"Peki uyandığında ne olacak?"
"Bilmiyorum. Bayan Jeon onu burada tutmamızı emretti. Birazdan burada olacaklarmış."
"Dostum ben... Ondan korkuyorum. Dört tane adam onu zor tutmuş dedin. Ya kurtulup bizi de döverse?"
"Saçmalama Sangwoo! Küçük beynini böyle şeyler için yorma. Bayan Jeon'un mevki çok daha yüksek. Baksana, onun sayesinde buradayız."
Kulağıma bir cızırtı kadar sinir bozucu gelen seslerle göz kapaklarımı araladım. Vücudum uyuşmuş gibiydi ve ilk başta hareket bile edemedim.
"Ah, siktir!"
"Uyanmış! Seokjin hyung! Aman Tanrım!"
Seokjin? Bu ismi hatırlıyordum. Nefret ederdim bu isimden.
Yarı açık duran gözlerimi iyice açıp etrafa bakındım. Arada görüşüm bulanıklaşsa bile buranın pis bir depo olduğunu anlayabiliyordum. Sonuçta babam yüzünden birçok kez böyle yerlerde bulunmak zorunda kalmıştım öyle değil mi?
Sorun şu anda neden burada olduğumdu. En son Jimin, biricik sevgilim, ile oturmuyor muydum? Evet, tam yanımdaydı. O güzel dudakları benimkilere dokunuyordu.
Sonra.
Annem. Annem girmişti odaya. Ve onu benden almışlardı.
Onu benden almışlardı!
"Jimin?"
Bakışlarımı seslerin geldiği yere doğru çevirdim. Karşımda genç bir adam vardı. Gözlerindeki korkuyu görebilmiştim. Herkesin baktığı gibi bakıyordu bana. Ürkek bir şekilde, canavarmışım gibi.
Zaten bana öyle bakmayan tek kişi Jimin değil miydi?
"Jimin nerede? Hey, sen. Bana onun yerini... Söyle."
Sesimi gür çıkartamıyordum. Bedenim nedensizce çok yorgundu. Dizlerim temas ettiği sert zemin yüzünden yanıyordu.
"Jin Hyung! Neredesin?!"
Bir kapı açılış sesi duydum. Sonra içeriye tanıdığım ama hiç tanımak istemediğim o şahıs girdi.
Kim Seokjin.
Üstünde çizgili bir kazakla uzun bir kaban vardı. Altında ise siyah bir pantolon. Ve o aptal gözlüklerini yine takmıştı.
"Ne var Sangwoo?! Ne bağırıyorsun?"
Adam beni işaret edince gözlerini yavaşça bana çevirdi. Saniye saniye bakışlarının değişmesini izledim. Korkudan çok daha fazlası vardı gözlerinde. Dehşet.
"J-jungkook."
Adımı onun ağzından duyduğumda vücuduma yayılan sinir ile öne doğru atıldım. Bileklerimdeki güç bana engel olup rahatsız eden bir ses çıkardı.
Ellerime baktığımda ikisinin de zincir ile bağlı olduğunu gördüm. Tavana kadar uzanan zincirler uzundu. Fakat onlara yetişmeme yine de engel oluyordu.
"Piç herifler! Çıkartın şunları!"
Ben zincirleri çekiştirip küfürler savururken onlar sadece uzak kalarak beni izliyordu.
"Bunu yapamayız Jungkook. Lütfen sakin..."
"Sakin?! Ne sakini?! O ağzını sikmemi istemiyorsan kes sesini Seokjin! Kardeşime yaptıklarından sonra boğazını kesip kanınla ziyafet çekmem gerekirdi!"
Bağırmam onun sıçramasına neden olmuştu. Bakışlarını kaçırıp konuşmaya devam etti,
"Böyle şeyler dersen ağzını bağlamak zorunda kalacağım Jungkook. Hem ben Taehyung'a hiçbir şey yapmadım. Onu hep sevdim ve hala seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light in hell
Fanfiction"Bana karşı gelen ilk insansın... Bu seni korkutmuyor mu küçüğüm?" "Cehenneme git Jeon." "Anlamadın değil mi? Benim cehennemim burası."