BÖLÜM 28 - DUVARLAR

21K 834 72
                                    

•En kusursuz cinayet, birinin yaşama sevincini öldürmektir...Paulo Coelho

Hatırlatma:
" Sana iyilik yapılmıyo..." telefonun çalmasıyla sustu ve eli arka cebine gitti. Beni bırakmasını beklerken o telefonu açtı ve kulağına koydu. Hızursuzca kıpırdadım ve sırtına hafifçe vurdum. Ne varki Jack'in söylediği isimle donup kalmam bir oldu. Huzursuzluk hücrelerimi yakarak doldurdu.

" Söyle Alen!"

Alen! Yani yaşananları habercisi. Huzursuzluğun ve kanın...

Jack'in kaslarının sertleştiğini hissettim. Tek eliyle kavradığı beni yavaşca omzundan yere bıraktı. Gözleri gözlerime kesin bir sertlikle bakerken kan kokulu sesi geleceği fısıldadı. Boğazıma oturan yumruyu göğsümdeki ince sızı takip etti.

" Orduyu topla!"

Gözleri ve benliği karanlık adam... beni küçük akvaryumumdan koca bir denize çekip alan adam... Şimdi o koca denizi kana bulayacaktı...!

****

Kendimi daima küçük bir akvaryumda yaşayan balığa benzetirdim. Kendi duvarları arasında, kendi sınırlarında yaşayan sıradan bir balığa. Hayatı o şeffaf, hafif kir tutmuş cam fanusun içinden izleyen ve asla dışarıdaki o hayata atılmak istemeyen. Ben bir balığın akvaryumda mutlu olduğu kadar mutluydum. Ve ben bir balığın akvaryumda nefes alabildiği kadar nefes alabiliyordum.  

Oysa Jack, sıkı sıkıya sıktığı yumruğunu o cama indirmiş, tüm sınırlarımı kaldırmıştı. Önce nefessiz kalıp çırpınmış ardından onun okyanusuna dalmamla aptala dönmüştüm. Onu ve okyanusu keşfetme isteği sudaki diğer büyük balıkları unutmama yol açmıştı. Bu koca dünyayı onun saymış, ondan başka kimsenin olmadığına inanmıştım. Oysa bu koca okyanusta küçük balıkları yutmak uğruna oradan oaraya yüzen büyük balıklar vardı. Beni yutmak isteyen büyük balıklar..!

Oturduğum yerde çaresizce ona yalvarmıştım. Yeni bir savaş başlatmaması, beni çekip aldığı bu koca dünyayı kana bulamaması için... Ama o ateş saçan gözleriyle gözlerimin içine bakmış, bunun kesin olduğunu söylemişti.

" Acele etmiyor muyuz Jack?"

James, o da benim gibi bu işin uzamasından sıkılmışa benziyordu. Onunla tanıştığımız ilk zamanlar bana Jack'i tehlikeye sokacak bir hastalık gözüyle bakmıştı. Jack'i her gün eriyip bitirecek virüs gözüyle... Oysa eriyip biten Jack değil, bendim. Ruhumu tatlı tatlı kaşındıran bir hastalıktı Jack. Zehri yavaş yavaş kalbime doğru yol almaktaydı ve pekte bir yolu kalmamıştı.

" Senden akıl istemedim James!" Jack öfkeyle bağırdı, " İstemiyorsan gelmezsin ama bana karışayım deme!"

Zonklayan başımı avuçlarımın içine aldım, Jack'in bağırıp duran sesi beynimin yanmasına neden olmuştu. Yüzüme bakmayan gözleri ateş saçar gibi etrafını yakıyordu.

" Sen bilirsin," dedi James omuz silkerek. Jack'in kaba davranışının onu kırdığına emindim. " Her zaman senin yanında olduğumu bilirsin. Kardeşler birbirinin arkasını kollar, kardeşleri götün teki olsa bile..!"

Jack, James'e sart bir bakış attı. Alnındaki damarın belirginleştiğini ve dudağının seğirdiğini gördüm. Dediklerinden belki pişman değildi ama James'in söyledikleri içine dokunmuştu.

James bana kendimi suçlu hissetmeme yol açan kaçamak bir bakış attı, hiçbir şey demeden arkasını döndüğü gibi kapıdan çıktı. Jack kapanan kapıya bir süre öfkeyle baktı ve sağ elinde tuttuğu içki bardağını sinirle kafasına dikti. Onda, pişmanlık ve kırgınlık öfkeye dönüşüyordu. Tıpkı şuanda olduğu gibi...

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin