•
Son konuşmamızdan beri onu görmüyordum. Bana yalnızlığı ve sessizliği yanında armağan ediyordu. Sabah çekmecenin üzerinde beliren kahvaltıyı görmemezlikten gelerek tüm günümü yatarak geçiriyordum. Bir tür bunalımın eşiğinde dolaşıyorsamda ona karşı direniyordum. Getirdiği kahvaltı tepsisindeki bir dilim ekmek dışında hiçbir şeye elimi sürmüyordum. Tabii bu sabah susuzluğa dayanamayarak kocaman bir bardak portakal suyunu içmiştim. Kahvaltı yapmayı sevmiyordum ama bu yaptığım saçma şeyin sebebi onun elinden bir şey yemek istemememdi.En çokta yanımda olmadığı için rahatça odanın içinden açılan banyoya girip duş alabildiğime seviniyordum. Her nekadar kıyafetlerim değişmiyor olsada duş almak bile bir ayrıcalık sayılırken bu duruma takılmıyordum. Burada tek başıma geçirdiğim üçüncü gün olup sanırım cuma günündeydik. Daha nekar ona karşı direnebilirdim bilmiyordum, tek bildiğim burdan en kısa zamande gitmek istediğimdi.
Yataktan aşşağı ayaklarımı sarkıttım, belki de buna bir sor vermem gerekiyordu. Derin birkaç nefes alıp verdikten sonra onuzlarımı dikleştirerek yataktan kalktım. Galiba cesaretim yalnız kaldığım süre zarfında körelmişti. Beyaz kapının kulbunu aşşağı doğru indirdim, geniş holde ilerleyerek solonun kapısında durdum. İçeriye yavaşça adım attım, üçlü koltukta uzanmış yatıyordu. Acaba uyuyor muydu? Belki de ona gözükmeden kaçabilirdim ama bir ses beni bu fikirden hemen uzaklaştırdı.
" Ne var? "
Ne söyleyeceğimi bilemeyerek zaman kazanmak için yavaşça odanın ortasına doğru yaklaşıp karşısında duran ve daha kısa olan koltuğun ucuna oturdum.
" Buradan gitmek istiyorum."
Ne? Bunu pat diye mi söylemiştim ben? Çok güzel!
" Burda kalmayacaksın."
Gitmeme izin mi veriyordu? Onu polislere ihbar edebilirdim, hatta ederdim. Şaşkınca, sanki bana özenle bakmayan yüzünü inceledim, şaka yapıyormuş gibi gözükmüyordu.
" O halde şimdi gidebilirim? " diye tereddütle soru sordum.
" Evine gitmiyorsun. Şimdi odaya git sana haber verdiğimde buradan gideceğiz."
Biran söyledikleri karşısında donakaldım. Ne saçmalıyordu? Beni ne diye peşinde sürüklüyordu ki? Ya beni öldürmeli ya da beni bırakmalıydı, onun yanında asla daha fazla duramazdın. O bir katildi. Kanım yüzümden çekiliyormuş gibi hissederken, " Benden ne istiyorsun? " diye yalvardım.
" Odaya git ve ben çık diyene kadar çıkma." Kelimelerin üzerine basa basa konuşurken gözlerini gözlerime sabitlemişti.
" Öldür beni, senin yanında kalmak istemiyorum." Sert ifadesine karşılşık omuzlarımı dikleştirdim. Yakıcı gözler üzerimde sinirle parladı,
" Dediklerimi bana tekrarlattırma," derken üzerime gelmeye başlamıştı.
" Yoksa sana ölmekten daha beter şeyler yaparım." Kolumdan tuttuğu gibi koridorun sonundaki o lanet odaya attı. Resmen beni yere fırlatmıştı, gözlerim şaşkınlıkla açılırken odanın kapısını sertçe çarparak kapattı.
Pislik herif! Adi şerefsiz..!
Sinirle ayağa kalkarak yatağın kenarına oturdum. O şerefsizden nefret ediyordum, kesinlikle. Beni yenik düşürdüğü için, çaresiz bıraktığı için ve bana gerçekte kim olduğumu gösterdiği için.
Ben; ölü bir insana üzülmek yerine onun yerinde olmadığım için kendime üzülmüştüm. Ne kadar iyi kalpli birisiydim, inanılır gibi değil.
Bir saattir yatakta yatarak onu nasıl öldüreceğime ve buradan nasıl kurtulacağıma dair planlar yapıyordum. Bulunduğumuz kat 8. kat olunca kaçma girişimi planlarımı bir kenara bırakıp onun nasıl öldüreceğimi hayal etmeye başlamıştım. İşin tuhaf tarafı kurduğum her hayalin sonunda o değil ben ölüyordum. Hayalimde bile öldüremediğin herifi getçekte nasıl öldürecektim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOHUM
FantasyKapat gözlerini... Karanlık hala çekici, yalnızlık hala en kalabalık sokak.. Dinle sesleri! gürültülü yalnızlık hepsi... Hisset beni...! Rosalie Storm... Elleri kayıplarla dolu, ruhu paramparça olmuş, uçurumun kenarında rüzgara karşı dans eden bir k...