Karanlığın ellerinden tutmuş peşinden sürükleniyordum. Hem onu merak ediyor hemde ondan korkuyordum. Karanlık farklı kişiliklere sahip olabilirdi ve öyleydi. O karanlık adı altında birçok bedeni gölgesine saklıyor sedace kendi olduğuna inandırıyordu. Halbu ki karanlık kişiliklerden meydana gelerek can buluyordu. Şimdiyse ben kendi karanlığımın ellerini bırakmış başka karanlığa sürüklenmiştim. Soğukla harmanlanmış ve tehlikeyle yoğurulmuş bir karanlığa... Tanıdığım karanlıktaki tüm duygulardan yoksun, kötülükte can bulan bir karanlık...Altımda hissettiğim soğuk içime işliyordu. Bedenimdeki ağırlık okadar fazlaydı ki sanki günlerce ağır bir spor yapmışım gibi tüm kaslarım ağrıyordu. Göz kapaklarıma inen ölü ruhtan kurtulmak isteyerek uyanmaya çalıştım, ama uyuşukluk fazlasıyla ağır geldi. Soğuğun varlığı artarken zihnimde beliren Jack ve tanımadığım kadına ait görüntüyle büyük bir acı hissettim. Çaresizlikle kıvrılırken gözlerimi açtığımda tüm bu olanların bir rüya olmasını diledim. Gerçek olduğu taktirde katlabileceğimi sanmıyordum. Güzsüzlüğüm her geçen gün artıyordu sanki.
" Aşşağılık herif." Duyduğum sesle yerimden sıçrarken gözlerim açıldı. Eski bir bina olduğunu düşündüğüm taş duvarları boyanmamış oldukça büyük gri bir odada bulunan kafesin içindeydim. Hava karanlık olduğundan etrafımdakileri pek seçemiyordum. Camsız pencereden içeri süzülen ay ışığından başka aydınlık yoktu. Kızıla çalan paslı demirde parmagımı gazdirdim. Neredeydim? Endişe ve korku kanımda gezinmeye başlayarak soğuk bir ter damlasıyla sırtımda süzüldü. Kaçırılmıştım.!!
" Ne yapcaksınız efendim?"
Pek fazla uzaktan gelmeyen daha kısık ses endişeyle soru sorunca parmağım denmirin üzerinde dondu.
" Ah. Keşke onu öldürebilseydim." diye bağırdı ilk duyduğum kızgın ses. " Onu cehennemin dibine göndereceğim."
" Peki ya kızı?" diye sordu aynı endişeli ses.
Benden bahsettiklerinden nekadar emin olmasanda biliyordum. İçimdeki korku kağıda damlayan mütekkep gibi giderek büğüyordu. Boğazıma oturan acının daha ne kadar benimle olacağını merak ediyordum.
" Ah.! Birtane yetmezmiş gibi birde başıma bu çıktı. Ne olduğunu anlamamız gerek, onun hakkında hiçbir şey bilmiyoruz."
Sinirle konuşulanları yüksek sesli olduğundan rahatça duysamda hiç bir şey anlayamıyordum. Bu iki adam tarafından burada turulduğum bir gerçekti ama son zamanlarda olduğu gibi yine olanların nedenini bilmiyordum.
" Topluluk hazırlanmaya başladı. Kızı almak isteyecekler, ne yapacağız efendim?"
" Zaten onu Topluluğa vermek için aldım, sence ne yapacağım? Tabii ki kızı vereceğim." diyen ses öfkeyle soludu.
Duyduklarım dudaklarımın şaşkınca aralanmasını sağlarken donup kalmıştım. Beni Topluluğa vereceklerdi. Jack'in dediğine göre oldukça fazlalardı ve benim peşimdelerdi. Jack... Beni gerçekten koruyor olabilirmiydi? İçimde yine ona karşı hissettiğim ihanet duygusu belirmeye başladı. Ne kadar aptaldım. Her ne kadar Lisa'ya yardım etmeyip bana yalan söylediği için kaçtığımı kendime söylesemde beni ilgilendirmeyen bir birliktelik yüzünden Jack'ten kaçmıştım. Evet Lisa'ya yardım edeceğini söylemişti ve belkide ediyordu. O kadınsa aşık olduğu kadındı ve onunla zaman geçirmek isteyebilirdi. Buna karışamazdım. Aşık olduğu kadın... Ahh, bu kadar kırılgan bir yapıya nasıl gelmiştim? Eskiden kesinlikle böyle değildim ve kesinlikle o halim daha iyiydi. Şimdiyse altımda bulunan soğuk zemine yatıp ağlamamak için kendimi öyle çok zorluyordum ki...
" Onun buraya gelme ihtimaline karşılık önlem al Mark ve acele et."
Yüksek sesle bağıran adamın sesiyle kendime geldim. Daldığım düşünceler yüzünden ne konuştuklarını kaçırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOHUM
FantasyKapat gözlerini... Karanlık hala çekici, yalnızlık hala en kalabalık sokak.. Dinle sesleri! gürültülü yalnızlık hepsi... Hisset beni...! Rosalie Storm... Elleri kayıplarla dolu, ruhu paramparça olmuş, uçurumun kenarında rüzgara karşı dans eden bir k...