Hatırlarma
Boynunu yana eğdi, küçük bir kız çocuğu gibiydi. Daha sonra anlayacağım gibi, çoğu kız çocukları aslında büyümüyordu.
"Sana bir hediye verebilirim. Bebeğin için." Gözlerini hiç beklemediğim bir şekilde açtı, "buldum, ne vermem gerektiğini buldum. Anneni ve ya babanı... Hangisini istersen!"
"Elisha, gel yukarı çıkalım ki..."
"Canımı al," direkt gözlerimin içine bakarak açık bir bilinçle söylüyordu. "sevdiğin biri için geri dönüş bileti. Benim için artık bir önemi yok, yeterince yaşadım ve görmem gerekenden fazlasını gördüm." Elimi tutarak boğazına götürdü, "Bu küçük hediyemi kabul et, lütfen."
Başımı iki yana salladım, şaşkın bir şekilde çökmüş yüzünü izlerken gözlerindeki istekle afallamıştım. Beni öldürmek isterken şimdi bana canını armağan ediyordu. Neden?
"Birkez olsun iyilik yapmama izin ver." Kötü insanların tek başına iyilik yapamadıklarını ozaman anladım. Çünkü unutmuşlardı. Yürümek için iki bacağa sahip olmak gerektiğini biliyorlardı ama tek bacakları vardı. Kararan kalpleri göremiyordu. "Lütfen Rosalie!" Yutkundum, çektiğim bütün acı hafızamda canlanırken boğazındaki cansız parmaklarımı hareket ettirdim, teşekkür eder gibi gözlerini minnetle kapattı. Tüm gücüm parmaklarıma akarken bir parçam daha karanlıkta yok olup yitti...
***
Karanlık beni çiğneyip tükürmüştü ve ben, ben olmaktan çıkmış yeni bir benliğe bürünmüştüm. Kendimi tanımadığım gibi, neye dönüştüğümden habersizdim. Ellerimde hissettiğim güç kötülükten başka bir şey değildi. Ruhumu, intikamıma karşılık yok ediyor, dönüştürüyordum. Utancımın sebebi suçluluk duygumun değil intikam duygumun ağır basmasıydı. Yüzümde ki kızarıklık masum değildi, aksine kötü bir ruhun alevlenmesiydi. Kaybolmuştum, karanlıkta varmak istediğim nokta belirsizdi, elimden tutan Jack ise yoktu. Tektim. Karşısında öylesine kötü ve kirli hissediyordum ki, bakışlarım hep acizdi. Nereye baksam Elisha'nın yüzünü, solmuş cansız gözlerini ve sesini işitiyordum. Deliriyor muydum yoksa sadece çırpınan insanlığımın son çabaları mıydı? Ortada ne beyaz, ne de gri kalmıştı. Simsiyah olmuştuk.Beni tanımasından korkuyordum, karanlığı ondan daha iyi bilen biri yokken kokusundan anlardı belki de. Ölümün kokusu ellerime işlemişti. Bu yüzden suçluların yaptığı gibi istemsizce fazladan iyilik ve tölerans göseriyordum. Ne zaman keskin bir bakış görsem anlamış olma ihtimaliyle çıldırıyordum. Hiç kimseye yaklaşamadığım kadar Jack'in peşinden koşuyordum. Kirli ellerimi görmesinden korktuğum halde beni anlayabileceğine inanmak istiyordum. Ellerimi arkama saklasam bile...
Biranda durup dönünce göbeğimi çarpmaktan son anda kurtuldum, karanlık gözler keskin bir şekilde gözlerimdeydi. Bende suçluluk duygumla peşinde.
"Bu ne Rosalie? Bu tavır, yaptığım onca şeyden sonra!"
Afalladım, içimdeki Rosalie yaşarmış gözlerle bakarken bırak gitsin demek istedim. Özgürleş, kendini bu hastalıktan kurtar, ölüm ve suçluluk duygusuyla affetme! Ama diğer tarafta her saniye yüzünü görmek isteyen yanımı nasıl avutacaktım? Kirli ellerimin korkusuyla nasıl yaşayacaktım?
"Affetmek sandığın kadar zor değil Jack! Birbirimizi anlamamızda öyle..."
"Bebeğini öldürmek istedim!" dedi tek tek, her kelime boğazıma dizilirken yaşlar gözlerimi tırmalamaya başladı. Öldürmek. "Bunun bir affı yok!"
Güzel yüzü netliğini yitirirken bir damla yaş yanağımdan aşağı süzüldü, yaptığımın bir affı yoktu. Başımı iki yana sallarken inanmak istediğim şeyleri söylüyordum. Hangimize ağlıyordum? "Bunu yapmak istemediğini biliyorum." Bunu yapmak istememiştim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOHUM
FantasyKapat gözlerini... Karanlık hala çekici, yalnızlık hala en kalabalık sokak.. Dinle sesleri! gürültülü yalnızlık hepsi... Hisset beni...! Rosalie Storm... Elleri kayıplarla dolu, ruhu paramparça olmuş, uçurumun kenarında rüzgara karşı dans eden bir k...