BÖLÜM 42 - VEDA

10.9K 568 108
                                    

Oscar and the wolf : You are mine

Yağmurun dolgun ve soğuk damlası kirpiğime kondu. Hareket edemiyordum. Jack'in beni içine çekip aldığı okyanusun üzerime yaptığı basınç cigerlerimi zorluyordu. Nefes alamıyordum. Beni bu koca okyanusta bir başıma bırakmıştı. Bir damla daha kirpiğime düştü. gözlerimi önce karanlığa açtım, sonra kan kırmızısına. Her yer kan içindeydi. Etrafımda koşuşturan onlarca yaratık vardı ve hiçbiri bana çarpmadan geçip gidiyordu. Şaffaflaşıf yok mu olmuştum? Kıpırdayamıyordum. Battığım kanlı bataklık beni daha dibe çekiyordu. Annemin bedeni ellerimden koparılıp alınmıştı ve ben yağmurla beraber ağlamaktan başka bir şey yapamamıştım. Yoktu. Gitmişti. Beni bu koca cehennemde yapayalnız bırakarak gitmişti. Şimdi canım yandığında kime koşacaktım? Jack.... O da gitmişti. Annem gibi. Sabrina'nın çıplak bedenini kaptığı gibi gözden kaybolmuştu. Biran için ona kızsamda saniyeler içinde ondan vazgeçtim. Onu anlıyordum. Belki de hiç anlamadığım kadar çok anlıyordum neden gittiğini... Kalması için bir neden yoktu!

"Rosalie!"

Yağmurla sırılsıklam olan bedenimi güçlü kollar sarstı, gözlerim zar zor Alen'ı seçebildi.

"Rosalie! Beni duyuyor musun?"

Bedenim benden izinsiz başını salladı. Düşünmüyordum. Tüm ruhum damarlarımdan çekip gidiyormuş gibi hissizleştiğimi hissediyordum. Damarlarımdaki kan pıhtılaşmaya başlamıştı sanki.

"Rosalie, gitmemiz gerekiyor." Annemi kollarımdan çekip aldı. Kollarım iki yanıma düştü, dünyanın benim için hazırladığı sondaydım. Buraya kadardı! Ölümle olan savaşımı kaybetmiştim. Alen'ın sesi ve görüntüsü gittikçe uzaklaşıtı. "Kötü gözüküyorsun....." Sesi boğuklaşarak kayboldu. "Ateşin var."

Alnımda bir baskı belirdi. Başım iki el tarafından delicesine sıkılıyormuş gibi hissediyordum. Başım çatlıyordu. Annem elimden alınmıştı ama üzülemeyecek kadar uyuşmuştum. Ya da üzüntüden... Gözlerime bir perde indi ve karanlık, dünyama hakim oldu. Uğultular kayboldu. Ve bilincim bir daha uyanmak istemeyerek kapandı.
****

"Ateşi otuz altıya düşmüş."

Bilincimin duvarları dış seslerle delinmeye başladı ve sesler zorlukla beynime aktı. Onları engelleme çalışsamda bir süre dayanabildim. Uyanmak istemiyordum. Sonsuz karanlığa karışıp huzurla yok olmak istediğim tek şeydi. Nefes almak çoktan anlamsız hale gelmişti.

"Biran önce buradan daha güvenli bir yere gitmemiz gerekiyor. Eva ve adamları çoktan toz oldu. Peşlerine birilerini yolladım ama bir bok çıkacağını sanmam. "

Sanırım Alen'dı. Beklediğim sesi ise duymuyordum. Yoktu! Hiç olmamış gibi.! Bu kadar acıtması normal miydi? Biri kalbimi yerinden söküp alsa bu kadar sızlamazdı. Oysa şimdi... geçmemek üzere koca bir delik açılmıştı tam ortasına. İçineyse tüm kayıplarım sıkıştırılmıştı.

"Toparlanmasını beklesek daha iyi." Athena'nın sesi göğsüme ince bir sızı olarak işledi. Sesindeki çaresizliği solumuştum. "Jack hala nerede?"

Acı içimde somut bir cisme dönüşmüş, her nefeste canımı yakıyordu. Her şeyimi kaybetmiştim. Annemi, babamı ve bana bakan iki küçük karanlık noktamı kaybetmiştim. Onların yerini kaburgalarımı parçalayan koca bir acı almıştı.

"Kim bilir nereye gittiler."

Son üç harf kulaklarım için fazlaydı. LER! Gittiler! Bir kaçış gibi! Bu koca üç harf geleceği yüzüme tokat gibi vurdu. Gözlerimi aralamak için kendime savaş açtım. Daha fazla konuşmalarını engellemek istiyordum. Tek bir kelime daha duymak istemiyordum. Merak etmiyordum. Endişelendiğim tek şey annemdi. Beni yalnız bırakmaması gerektiğini söylemeliydim.

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin