BÖLÜM 45 - EVE DÖNÜŞ

8.2K 385 45
                                    

M.M->Chet faker: i'm into you

Boştum. Attığım uçurumdan aşağı süzülüyordum sanki hala. Uykunun kucağında sallanıp duruyordum öylece. Karanlık bendim bu gece. Jack elindeki fırçayla bizi birbirimize karıştırmış beni içine katmıştı. Eskisi kadar karanlık değildi sanki. Biraz olsun kirletmiştim onu en beyaz halimle. Yine de kızmıyordu bana. Omzuna yasladığım başımdan şikayetçi değildi. O benim kafesimdi!

Gözlerimi üzerimdeki soyut ağarlıkla araladım. Hava hala aydınlanmamıştı. Kalbim biran sıkıştı ve karnımda ince, yakıcı bir sızı hissettim. Karanlık gözler üzerime çevirmişti namlusunu ve kırpmıyordu! Ne zamandır bana bakıyordu?

"Uyumadın mı?"

Avcuna yasladığı başını hafifçe salladı uyumadım der gibi. "Bu manzarayı kaçırmak istemedim." Karanlık gözler tutulmuş gibi bakıyordu. Sanki karşısında mucizevi bir şey varmışcasına. Oysa kendini benim gördüğüm gibi bir görseydi. Bir görseydi... İşte o zaman dizlerinin üzerine çökerdi!

Ona dokunan herkesten nefret ettim o an. İçimdeki bu hisle dünyanın geri kalanını linç edebilirmişim gibi geldi. Çıplak bedenimi çarşafın altın kaydırdım ve gözlerinden kaçarak göğsüne sokuldum, utanıp utanmadığımdan emin değildim. Sadece karanlık gözlerdi işte... O iki küçük nokta. Bana her şeyi hatırlatıyordu ve ölmediğime biraz pişmandım.

"Ölmedim," göğsüne ufak bir öpücük kondurdum. "Rahatla!" dedim biraz da kendime. Sanırım biraz gergindim. Kabul birazcık rahatsız hissediyorum. Aynı şey sanki onda da vardı. Derin bir nefes alıp verdi.
"Kafanda ne var?" diye sordum dayanamayarak.

"Senin?" dedi soruma karşılık.
Her şeyi anlamak zorunda mıydı? Cevap vermedim. Parmağı sırtımda desenler çizerken acı kokusunu içime çektim, işte dünyada yaşamaya değer az şeylerden biriydi bu. Onun için yaşamaya bile değerdi.

"Bu incecik bedene sakladığın güce şaşıyorum." diye mırıldandı sonunda ağırca, parmağı sıtımı boydan boya feth ediyordu hala. Cavap vermedim. Kafamdaki kurtçuk Jack'le birlikte huzursuzca mırıldanıyordu. "Bana ne yaptın, aklım almıyor. Gözlerimin önünden olabilecek kanlı görüntü geçip duruyor saatlerdir... Ya bir şey olsaydı..."

Güzel yüzüne baktım, kasvetli bulutlar gözlerinde takılıp kalmış gibiydi. Benim klasik 'çok kötüydüm!' düşüncem bir yana Jack olmayan bir şeyden dolayı kendini yargılayıp duruyor, bir türlü kendini infaz edemiyordu. Bunu görmek zor değildi.

"Olmayacağını biliyordum." dedim kendimi bir tık yukarı kaydırırken. Elimi şakaklarından saçlarının arasına daldırdım. "Olmaması için bir çok neden vardı." Kaşları çatıldı, alnının ortasında oluşan o çizgiyi elimle dağıtmak istesemde konuşmaya devam ettim. "Birincisi ben gecenin bekçisi ayım! İkincisi..." Ve acı olanı. "Beni öldürcek kadar gözünü döndürmem imkansız." Psikopatça bir düşünce olsada Sabrina'nın ölümünü sindiremiyordum. Sanki bu şekilde ölüm erdemmiş gibi...

İki kaşının ortasındaki çizgi dağılıken gözlerini devirdi. "Daha fazlası olmazdı!" Alnıma dudaklarını bastırdı ve avcunu göğsüme koydu, "Kalbin, damarlarında akan hayat... Hepsi ince bir derinin altında ona ulaşmamı ister gibiydi. Seni parçalayıp cenneti bulacakmışım gibi sanki." Gözleri boşluğu seyrederken yüzünde dehşetin canlandığı bir ifade vardı. "Düşündüm ve hatta... girişimde bile bulundum. Sesin beni yakalayıp çekmeseydi olacakları düşünüp duruyorum."

"Jack..." Kollarımı bedenine doladım ve göğsüne sokuldum. Bu zamana kadar birçok kez ona inanmamıştım ama bir yanım beni incitmeyeceğini hep biliyordu. "Melek..." diye mırıldandı kollarını sıkıca bedenime dolayarak. Bir o kadar rahatsız ama bir o kadar da huzurlu olan kollarda gözlerimi kapattım. "Buradayım," diye mırıldandım rahatlaması için. "Sadece biraz uyuyalım olur mu?"
****

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin