BÖLÜM 20 - PARTİ

25.7K 914 52
                                    


Hatırlatma:

" Seni aptal şey. Karanlığın ne olduğundan bile haberin yok. Sen karanlık olamayacak kadar safsın melek. Beni iyi biri sanacak kadar iyi, karşındaki kötülüğü göremeyecek kadar körsün. Şeytanın canını yakacak kadar güçlü ama yakmayacak kadar acizsin."

Yakmıştım. Şeytan diye bahsettiği kendini, ben bugün parçalamıştım. Ama hala ısrarla iyi olduğumdan bahsetmesi daha çok suçlu hissetmeme yol açıyordu.

Ve sözleri canımı yaktı. Tüm harfler kurşun misali bedenimde görünmez yaralar açtı. Canımın hiç bu kadar yanacağını tahmin etmemiştim. Öylesine kördüm ki önümde olup biten şeye yetişemememiş görmemezlikten gelmiştim. Şimdiyse geç kalmıştım. Bana onlarca yeni duvarla gelen bu adama geç kalmıştım. Ben onu yaralamıştım, şimdi de o beni yaralıyordu.

" Sen ışıksın Melek. Karanlığı öldüren ışıksın. Sen karanlıkta yaşayamassın."

Oysa ben karanlıkta yaşamayı hiç böyle sevmemiştim.

~~~~~~~~~~

Hava yine o kokuyu getirdi burnuma... Adım adım içime işledi, tek solukta çıkıverdi. Peşinden koşma isteğimi uyandıran kokuyu tatmak için derin bi nefes aldım, bu nefes onun kapısını çalmak gibiydi.

O'nun sokaklarında kaybolmuştum. Bazen bu kokunun, bazen onun peşinden gitmiştim. Ama bir türlü ona ulaşamamış, daha da kaybolmuştum. Öyle çok buzdan duvar vardı ki, henüz ezberleyememiştim. Tek yapabildiğim parmak izlerimi duvarlara işlemekti. Kanatmak uğruna dokunmaktı, acıtmaktı canımı. İyileşmek için yine o soğuk duvarlara yaslanmaktı.

Soluğumu soluğuna karıştırmak, en ücra köşelerine koşmaktı. Bazen çığlık çığlığa, bazen tebessümle aramaktı. Sonun da karanlığa ulaşmaltı...

O benim çelikten duvarlarımı tek yumrukta yıkıyorken, ben onun buzdan duvarlarına sadece ılık bir nefestim.

Gittikçe donuyorken ben, onu eritmem izkansızdı. Ay ile güneşin birleşememesi gibi imkansız, su ile ateşin çekimi kadar gerçekti bu. O beni ısıtarak donduruyorken ben onu değil eritmek, ona ulaşamıyordum bile.

Ve ben mümkün olanı değil, imkansızı iştahla istiyordum.

Tek gözümü aralamamla kapatmam bir oldu. Ürkekçe bir daha araladım ve hemen kapttım. Jack altında boxer olmakla birlikte çırıl çıplaktı.

Çıplak!!

Beynimde bu kelime yanıp sönerken o görüntüyü kafamdan atmaya çalıştım. Tanrım! Bu imkansızdı. O tür bir şeyi unutmak istediğimi pek sanmıyordum. Hem iç sesimde bana hak veriyordu.

Masum bir görüntü diye kendimi avutmaya çalışsamda öyle olmadığı aşikardı. Boxer giyiyor olması onun götünü -o muhteşem şeyi- gördüğüm gerçeğini değiştirmezdi.

1.) Çıplak şeyler masum olamaz!

Bu kesinlikle doğruydu. Çıplak şeylerin masum bir yanı yoktu ve o uzaydan gelme vucut masumluğun en ufak parçasını taşımıyordu.

O çok şey... kaslıydı. Devasa kaslar. Evet. Devasa! Muhteşem! İnanılmaz! Harikulade! Biricik! Şaheser! Tüm hepsiydi.

" Nefes al! Ve gözlerini açabilirsin!"

Gözlerim yerinden fırlarçasına açıldı. Ah, kahretsin! Şimdi de onu dikizlediğimi düşünecekti. Tanrının sevgili kulu olmalıydım. (!)

" Hadi kalk. Annen akşamdan beri seni arıyor."

" Ne?"

Yanmıştım. Annem beni parçalara ayıracak, derimi yüzüp etimi bir güzel pişirip suyumlada pilav yapacaktı.

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin