BÖLÜM 38 - ARAF

16K 739 48
                                    


Hatırlatma:

Ciğerlerim havasızlıktan çıldırırken dudaklarımı araladım ve kelimeleriyle birlikte karanlığınında içime süzülmesine izin vedim. Korkuyordum. Karşısında dikildiğim, dokunmaktan korktuğum karanlığın beni içine çekmek istediği gördükçe ödüm kopuyordu. Zira biliyordum, ya bu karanlıkta boğulacak, ya da yeni bir nefesle hayat bulacaktım. Ama eli kanlı bir karanlıktan ölümden başka ne beklenirdi?
****

Alnını alnıma dayadı, her hücrem yine onun tarafındaydı ve onu suçlamıyordu. Tıpkı benimde yapamadığım gibi... Ona kızmıştım, her zaman beni savurduğu fırtınasına başkalarını kattığı için... beni bırakıp gitmeyi göze aldığı için! Yine de ne kadar kızarsam kızayım, ondan nefret ederken bile onu se... Ah..!

Elimi korkakça yanağına yerleştirdim, biran ürperir gibi oldu.
"Beni yorma Jack. Önce itip sonra çekmekten vazgeç." Çene kemiklerinin sertleştiğini hissettim. Yüzümü kavrayan eli hızla tenimden koparak ayrıldı ve hemen arkamdaki duvarı öfkeyle çarptı. Korkuyla titredim.

"Bir konuda anlaşalım Ros, seni ne kadar itersem iteyim, bu bir adımdan fazla olmayacak! Ve günün sonunda yine benim kollarımda olacaksın!"

Şiddetine gözlerimi kocaman açarak baktım, kelimeleri öylesine zehirliydi ki... Söylemesinin tek amacı yaralamaktı. Yanağındaki elim düşerken gözlerimi siyah gözlerden çektim, tam ağzımı açacaktım ki gürültüyle çalan telefon buz misali soğuklukta yankılanmaya başladı. Hemen başımın yanında duvara dayadığı elini çekti ve hızla benden uzaklaştı.

"Ne var?"

Derin derin nefes alarak kalp atışlarımı düzenlemeye çalıştım. Ona yakın olmak kalp krizi riskimi her zaman arttırıyordu.

"Anladım James,"deyince ilgim telefon görüşmesine kaydı. James'in İngiltereye gittiğini biliyordum ama nedenini önemsemeyecek kadar kafayı Jack'e takmıştım. Şimdiyse içimden bir ses bu gidişin iyi bir nedeni olmadığını söylüyordu.

"Ben haber verene kadar orada kalın."

Birkaç saniye karşı tarafı dinledi ve her zamanki gibi telefonu pat diye kapattı. Bana döndü,"Yarın Londra'ya geri dönüyoruz."

Kaşlarım istemsizce çatıldı, bizim gitmemizi gerektirecek kadar önemli ne olmuş olabilirdi?

"Neden?"

"Annenle ilgili bir sorun çıkmış."

Kalp atışlarım hissettiğim panikle beynimde zonkladı. Annemle ilgili bir sorun... Bilinç altın felaket tellalığı görevini yerine getirerek binbir türlü kütü düşünceyi gözler önüne serdi. En kötüsü annemin Yüceler tarafından işkenceye maruz kaldığıydı.

"Önemli bir şey değil. Sadece biraz kafası karışmış." dedi, yüzümde nasıl bir ifade belirdiyse hızla söylemişti.

Annemin kafası neden karışı... Hayır...! Jack'in ona yaptığı şey yüzünden olmalıydı. Beynine girmişler ve onunla oynamışlardı. O kadar uzun zaman geçmişti ki bir şeylerin ters gitmesi çok normaldi.

Bana sırtını dönerek günlerdir yattığı yatağa gitti ve kendini sırtüstü üzerine attı.

"Işıkları kapat!"

Sinirlerimi geren emri üzerine adımlarımı yere vura vura kapıya yöneldim, ona olan sinirimi prizden çıkardıktan hemen sonra kapıyı çarparak odadan çıktım. Beni deli ediyordu! Onun karşısında onun sözlerine ve bakışlarına dayanmak imkansızdı. Hele sürekli değişen ruh haline katlanmak... Ah o deveye hendek atlattıracak cinstendi!

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin