BÖLÜM 3 - PANİK

41.9K 1.4K 117
                                    


Kolumu parçalarcasına sıkan elden kurtulmak için çabalasamda hiçbir sonuç alamadım. Dizimle kasıklarına vurma çalıştım ama uzun boyu sayesinde sadece bacağına vurabildim. Hiçbir şey yapamamanın verdiği sinirle ayağına sertçe birkaç kere vurdum, yaptığı hareketi beklememiş olcak ki kolumu tutan eli şaşkınlıktan gevşedi. Bulduğum belki de son fırsatla hızla elinden kurtuldum. Nefes nefeseydim.

Kalabalığı yararak giderken korkunun üstüme çöken ağırlığı altında neredeyse ezilecektim. İnsanlar öfkeyle yüzüme bakarken durup özürdileme cesaretini bulamadım, arkamdan gelip gelmediğini bile bilmiyordum. Kafamda bin bir türlü soru dolaşırken birtanesi avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

Ben ona ne yaptım? Hiçbir şey!

Karanlıkta yer değiştiren renkli ışıklar yön duygumu köreltirken, başımında dönmesini sağlıyordu. Neredeydi bu çıkış? Bulamıyordum. Bana saatler gelen sürenin sonunda çıkışa giden kısa koridora adımımı attım, hala arkama bakma çesareti gösterememiştim. Dışarıdaki renksiz karanlığa adımımı attığımda soğuk hava vücudumu yalayıp geçti. Panik duygusu baş göstermeye başlamıştı.

Düşünmeden geldiğim yolun aksine doğru koşmaya başladım. Etrafımda bana kısa bakışlar atan tuhaf insanlar vardı. Soğuk hava ciğerlerimi yakmaya başlayınca yavaşladım, arkamda kimse yoktu. Ya da en azından o yoktu, çünkü etrafımdakilerinde ondan pek farkı olduğu söylenemezdi. Aklım panik halinde olduğundan pek kullanılır durumda olmasa da derinlerde bir yere küçük bir kıvılcım düştü. Elim deri ceketimin cebine attığım telefonu hızla bularak gerekli numarayı aradı. Telefon kulağımda karşı tarafın açmasını beklerken, ceketimi çıkarmadığım için şükrediyordum. Ya çıkarsaydım? Düşünmek bile istemiyordum.

Karşı taraftan gelen tanıdık ses bir anlıkta olsa içimdeki korku bulutlarını dağıtmaya yetti. Sanki telefondan doğru onun bulunduğu ortamın sıcaklığı bana ulaşıyordu.

" Roselie?"

Biranda içimdeki bütün duygular yere düşerek parçalandı, tek hissettiğim yorğunluktu. Soğuk havayla yanan bogazımdan kelimeleri güçlükle ittim,

" Alex..."

Daha fazla devam edememiştim. Eğer konuşursam sanki yorgunluk gözyaşlarımla akıp gitmek için yalvaracaktı. Sustum.

" Roselie iyimisin? "Duraksadı. " Bir şeymi oldu? Roselie? "

Sesinde endişenin izleri baş göstermişti. Dudaklarımı aralamaktan korksamda beklediğim hiçbir şey olmadı.

" Beni burdan alır mısın?"

" Nerdesin Roselie? "

Sesindeki endişeyi gizlemeye çalısada çok netti. Kısa cümlelerindende gerildiğini anlamıştım.

" Jane ve Lisa beni bir bara çağırdılar ama onlara haber vermeden çıkmam gerekti." Gözlerim etrafımda tehlike olup olmadığını süzdü. " Şimdi barın bulunduğu sokaktayım. "

" Adresi ver, hemen geliyorum."

" Hatırlamıyorum. Jane mesaj atmıştı ordan bakıp sana yazarım. " Sesini dikkatle dinledim. " Tamam sakına ordan bir yere ayrılma, hemen geleceğim tamam mı? Korkmana gerek yok. " Sanki benden çok kendini sakinleştirmek için böyle söylemişti.

Küçükken yere düştüğümde aqde bana böyle yardım ederdi. Birgün bisikletten düşüp dizimi soymuştum. Küçük elleriyle bacaklarımdaki taşları temizleyip, soyulan yeri uzun bir süre üflemişti. İlk defa onu ozaman ağlarken görmüştüm, benim canım yandığı için ağlarken. O ağladığı için ağlamaya başladığımı, beni öyle görünce ağlamayı bıraktığını, ve bana geçtiğini söylediğini anımsıyorum. Ondan sonra bir daha onu ağlarken hiç görmedim. Her zaman çok güçlü bir şekilde yanımda durmuştu. Bense onun karşısında aciz kalarak sürekli onu bana yardım etmek zorunda bırakıyordum. Belki de aramamalıydım ama başka çarem yoktu.

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin