•
Çok fazla hareket halindeydim, sarsıntının nedenini de bilmiyordum. Sarsıntı altımda kuş tüylerini anımsatacak yumşaklığı hissedene kadar sürdü ve kollarım hissettiğim yumşak şeye istemsizce sarıldı, soğuk olmasına rağmen vücuduma oranla daha sıcaktı.Neler olduğuna dair hiçbir soru beynime sızmıyordu. Düşünmüyordum, tek istediğim başımdaki delici ağrıdan kurtulmaktı. Bunu nasıl başaracağımı bile bilmiyordum. Bilincim karanlık ortam sayesinde açılmamakta direnirken, ona karşı olan savaşıma son vererek beni yenmesine izin verdim. Bundan sonrası kara bir boşluktan ibaretti. Korkutucu ve dehşet verici bir boşluktan. Kabustan.
Arabanın çarpması ve takla atmasıyle boşluktan düşer gibi yatağa sıçrayarak düştüm. Saçlarım sırılsıklam olmuş, kalbim son hızla atıyordu. Ellerimi nemli saçlarımın arasına geçirerek inledim, başım çatlıyordu.
" İşe yaramaz. Bu şekilde geçmeyecek."
Duyduğum sesle irkilerek yatakta doğruldum. Korkuyla gözlerim iri iri etrafa baktım. Yataktan bir metre kadar uzaklıktaki tekli koltukta arkasına yaslanmış rahat bir şekilde otuyordu. Ne işi vardı onun burda?
Gözlerim odayı hızla inceledi, çok büyük sayılmayacak türden bir odaydı. Duvarlar açık gri tonlarında boyanmış, eşyalarsa duvarın rengine uyumlu bir şekilde tamamen beyazdı.
İki kapaklı gardırop ve çekmeceden başka eşya yoktu. Gereksiz şeylerle doldurulmamış boş bırakılmıştı. Burası daha önce geldiğim bir yer değildi, tamamıyla bana yabancıydı. Belki de asıl soru, benim burada ne işim vardı?
Gözlerimi onu gördüğüm tarafa çevirdim, başını geriye doğru atmış, boynu uzun biçimiyle tamamen ortaya çıkmıştı.
" Buraya nasıl geldim? "
Sesim tedirginlikle titremişti. Birkaç saniye hareketsiz kalıp cevap vermeyince huzursuz oldum. Tam tekrar soru yöneltecekken başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Bunu yapması beni rahatsız etsede bende onun gözlerinin içine bakmaya devam ettim.
" Okadar çok içmeseydin belki kendin hatırlardın."
Ukala pislik. Sakin sesi içimdeki kötü duyguları uyandırdı,
" Seni ilgilendiri mi? Hem neden beni buraya getirdin? "
" Gelmek istediğini söyledin."
Ne? Böyle bir şeyi istemezdim. Yoksa istemiş miydim? Anılarımı hatırlamak için hafızamı zorladım ama bomboştu. Silik birkaç görüntüden başka bir şey bulamamıştım. Acaba ona neler söylemiştim? Bu düşünce içeme yılanın zehrini akıtması gibi yayıldı ama aldırmadım.
" Ölsem seninle gelmek istemeyeceğime eminim. Pis yalancı."
Kaşları çatılırken yüz hatlarının gerildiğini gördüm. Oda nekadar tam aydınlık olmasada yüzünü seçebiliyordum. Sesi sert çıkıyordu.
" Kes sesini! Yoksa yemin ediyorum bu sefer seni ellerimle öldürürüm."
Evet kesinlikle şaka yapıyormuş gibi gözükmüyordu. Sesindeki kızgınlık neredeyse elle tutulur düzeydeydi. Korkuyla geri adım attım.
" Buradan gidiyorum."
Yataktan biraz çırpındıktan sonra ayağa kalkabilmiştim. Ayakkabılarım hala ayağımdaydı, anlaşılan yatağının pislenmesi pekte umrunda değildi. Aslına bakılırsa üzerimdeki hiç bir şeye dokunulmamıştı. Bu beynimde beni rahatsız eden soruya cevap gibiydi. Bana dokunmamıştı.
Adım atmamlan dengemin bozulması bir oldu. Yerle bütünleşirken başımdaki ağrı şiddetlendi, " Ah." İnledim. Bir adımı bile atamıyorken eve mi gidecektim? Güldürme beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOHUM
FantasyKapat gözlerini... Karanlık hala çekici, yalnızlık hala en kalabalık sokak.. Dinle sesleri! gürültülü yalnızlık hepsi... Hisset beni...! Rosalie Storm... Elleri kayıplarla dolu, ruhu paramparça olmuş, uçurumun kenarında rüzgara karşı dans eden bir k...