John Legend: All of me
•
Bedenim hafifçe sallanıyor. En son ne oldu, neredeyim hiçbir şey hatırlamıyorum. Dış dünya sivri tırnaklarını bilincime geçirmiş gibi beynimin içinde o dişleri kamaştıran ses. Çıldımamı ister gibi... Karanlığın rahatlatıcı sesini işitmemle hızla yok olup gidiyor. "Oradan ayrılmayın!" diyor, emir kipiyle! Her neredeysem beni bulduğuna minnet ediyorum. "Ben dönene kadar dediklerim dışında bir şey yapmaya kalkışma yeter." Susuyor. "Bir müddet. Düzelmesi için ne kadar zaman gerekiyorsa!" Gerildiğini hissedebiliyorum. "Dünyanın geri kalanı bi tarafımda değil!" Bir daha konuşmuyor. Tek duyduğum arabada gidiyormuş hissi veren yoldaki hız ve havaya karşı konulan direnç, akıcılık. Jack... Hava gibi. Öfkesini, her şeyini rüzgar olup yüzüme sertçe çarparak anlatan Jack! Sakince yüzümü okşamayı bir türlü öğrenemeyen Jack! Rüzgarım. Karanlığım. Okyanusum. Annem. Babam. Düşmanım. Arkadaşım. İki küçük siyah noktam. Kısaca her şeyim, aniden bozulan akıcıklıkla kafamın içinden uçarak kucağıma düşüyor ve gözlerimi sıçrayarak açıyorum. Arabadayım. Dışarısı hafif yağmurlu ve karanlık.En az yanımda arabayı süren Jack kadar!"Nereye gidiyoruz?" Beynim eş zamanlı çalışarak bana olanları bir bir aktarırken babamın mezarının başında tıkanıp kalıyor, oradan sonrası ızdırap verici bir acı ve kocaman boşluk. TUANA DÖNDÜ! Tanrım...!
"Benim gizli dünyama!"
Başımı arkaya atarak koltukta dikleştim. Yan gözle profilini izceledim. Okadar zamanı aşıp buralara nasıl gelebilmiştik? Birbirimizden nefret ede ede kat ettiğimiz yoları ele ele tutuşarak gitmeye başlamıştık! Kaç ihanet, kaç affediş, kaç nefret, kaç ölüm sığmıştı Jack'ten sonraya... "Gizli dünya mı?"
"Evet! Ve ilk ayak basacak olan sensin." Yüzünün tüm muhteşemliğini bir saniye görmeme yetecek kadar bana baktı ve hızla önüne döndü. "Annem?" dedim bu kısa süreden yararlanarak. Parmakları direksiyonu önce kavradı gergince, sonra hepsini içeriden dışarıya doğru adım adım açtı ve bunu konuşması boyunca bir müddet tekrarladı.
"Anneni hastaneye bir daha göndermek istemeyeceğini düşünerek babanın yanına..." Doğru kelimeyi aradı. "Koyduk." Yanlış. Gömdük! "Dayanamayacağın bir şeyi sana yaptırarmam. Ne zaman istersen onları ziyarete gideriz."
Buna ne zaman hazır hissederdim ki? Jack gibi üçyüz yıla mı ihtiyacım vardı? Bu süre bile yeterli gibi değildi.
"Logos ne olacak? Tuana'nın -gerçek babası- dönmüş olduğuna inanamıyorum. Başım belada ve biz tüm sıkıntıları görmezden gelip neden gidiyoruz?" Tekrar başımı sola yatırdım, "Gizli dünyana..."
"Dinlenmek için. Hem yeteneklerini geliştirmek istediğini seziyorum, haklı mıyım? Araftakiler ve araftan kaçanlar bir süre daha bekleyebilir. "
Ağzımın içinde onu onaylayan ama bir o kadar bu durumdan mutsuz bir homurtu çıkardım. İlk sorumu es geçmişti. Bir yanım gitmemizin sadece bundan kaynaklanmadığını söylüyordu. Hemde ısrarla!
"Gitmemizin başka bir nedeni yok mu?"
"Büyük ihtimalle vardır."
Gözlerimi kapattım ve mutsuzca homurdandım. Beni boş kelimelerle oyalaması için hiç uygun bir zaman değildi.
"Ne oldu Jack?" diye sordum sıkılarak. Yine ne olmuştu?
"Yüceler mahkemeyi en kısa zamanda kurmayı düşünüyorlarmış. Hazırlanmalıyız!"
Başımı pes ederek cama yasladım, "Her şey bitti.."
Kararlı sesi sertçe havayı ele geçirdi. "Her şey daha yeni başlıyor!" dedi gözlerindeki kini etrafına saçarak. "O mahkemeyi onların ölümlerini görmeden bitirmeyeceğim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOHUM
FantasyKapat gözlerini... Karanlık hala çekici, yalnızlık hala en kalabalık sokak.. Dinle sesleri! gürültülü yalnızlık hepsi... Hisset beni...! Rosalie Storm... Elleri kayıplarla dolu, ruhu paramparça olmuş, uçurumun kenarında rüzgara karşı dans eden bir k...