BÖLÜM 43 - GÜNEŞ VE AY

9.5K 484 59
                                    



Koştum. Ciğerlerim patlayana dek! Her adımda sırtımdan bir yük atmak isteyerek... Acılarıma basa basa! Sonsuzluğa ulaşabilecekmişim gibi... Öylesine hızlı! Arkamdan koşanları yüzlerce sıfır geride bırakmak için... Mühiş bir hırsla! Tenime vuran rüzgar beni hissizleştirsin diye... Yarı ölü gibi! Ciğerlerim şişip acımla patlayarak göğsümden çıkabilecek gibi... Büyük bir vedayla! Öylesine koştum ki... Biraz daha koşarsam dünyadan çıkıp uzay boşluğuna düşeceğime inanmaya başladım. Sonsuzluğa ulaşabilecekmişim gibi... Sonsuz karanlıkta kaybolacakmışım gibi... Ama bir oda karanlıkta buldum kendimi!

Karanlıkta huzuru bulmak uğruna daldım o çok tanıdık bataklığa.  Ne dünyadan çıkmıştım, ne de ciğerlerim kuvvetle kaburlarımdan  kurtulmuştu. Bir nefes... içimdeki koca yolculuğunun sonunda bir kat daha arttırmıştı içimdeki katran karası zehri! Sigara dudamanını nefes sayanlar gibi, oksijeni bir zehirde varsaymıştım. Zehir; tenimde açılan bir kesikten kaçmaya çalışıyordu, tüm damarlarım onunla dolmuşken üstelik. Bu bir kurtarış değil, bir katliamdı! Adım adım bünyeye bağlanan eroin gibi... Varlığı öldürmezdi ama yokluğu bir kıyameti sahneleyebilirdi. Eroine alıştıysanız; temiz kan, zehre alıştıysanız; panzehir, karanlığa alıştıysanız; aydınlık ölüm gibi gelir!

Katillerin suç mahaline geri dönmesi gibi döndüm. Tüm yıkıma, yıkılmışlığımla sarılmak için! Bir parça anıyla tatmin olmak için! Daha kapıdan attığım ilk adımda
karanlık bir pençe misali hayatıma dalan ellerin parmakları, ruhuma geçirmişti tırnaklarını. Daha da açıtmak ister gibi... Henüz hiçbir şey yaşamadın der gibi... Benden kaçamazsın, kaçtığını sanan aptalsın der gibi... Soğuk nefesiyle yalamıştı ensemi. Ruhumu üşütüp, onu zayıflatarak daha da ele geçirmek için! Kirli, pas tutmuş nasırlı parmakları vardı ruhumun. Duvarla sürte sürte sürte kanattığı...

Ruhumu duvara, bedenimi karanlık çarşafa yasladım. Canım birkez daha yandı. Dikenli koku burnuma dolarak
birkez daha zehirledi ciğerlerimi. Hücrelerim saygıyla eğilerek ona, vazgeçti benden. Kayıplarak alışmış yanım takmadı bunu. Ağlayamayan gözlerime kızdım! Nasıl akıtacaktım içimdeki acıyı ve zehri! Akıtamadım da! Bende acımı ruhumun nasırla elleriyle yoğurdum, kin ve nefrete çevirene dek! Gözlerimdeki parlama intikam, nefesim öfke kokana dek! Gece ışığın ince çizgisiyle bölünene  ve karanlığın yakıcılığını hissedenedek...!

Oradaydı! Tam tepemde! Ne kadar zaman geçmişti, ben orada öylece ne kadar oturmuştum, öfkemle, nefretimle ne kadar zaman germiştim emin degilim. Hayali varlığının ağırlığını hissedebiliyordum. Ona sarılmayı o an öyle çok istedim ki... Arsızca! Sanki benden hiç vazgeçmemiş gibi... Burnumu çektim, başımı arasına koyduğum bacaklarımdan ayırmadan mırıldandım. Sesim mayhoş ve çatallıydı. "Gitti... Annemde... sen ve babam gibi... gitti. Neden biriniz bile benimle kalmadı? Bu kadar acımasız olmak zorunda mıydı? Bu kadar acımasız... olmak zorunda mıydın?"

Ağlamadığım halde akmakta ısrar eden burnumu çektim öfkeyle. Gerçekten burada olmadığını biliyordum. Önemli de değildi zaten. Ben ona değil karanlığına kapılmıştım, bana o değil karanlığına dokunmuştu, ben onun değil karanlığın dudaklarından öpmüştüm! Jack'i unutabilirdim. Kalbime batan kirpikleri ve hatta gülümsediğinde oluşan o minik çukuru bile! Ama iki küçük noktasınının birleşerek, sanki ona tamamen yaklaşmışım gibi, kocaman olup beni içinde öldürüp tekrar doğurmasını unutumazdım. İçime çektiğim karanlığı unutamazdım. Onu bu dünyada farklı kılan ne varsa o karanlıktaydı! Tekrar dayanamadım ve konuştum onunla. "Sana kızgınım... Vazgeçtim değilim! Ben sana kızamam ki! Senden başka neyim kaldı? Annem..." Yutkundum, vazgeçtim cümlemden. Koca bir teşekkür ederim!' sesi yankılandı kafamın içinde. Sağır oldum. "Sen gitme... Ya da git!" Kafamın içindeki kurtçuklar benimle, ben yanı başımdaki karanlıkla konuşuyordum. Koca bir boşlukla konuşmak belki de çok saçmaydı. Ama insan yalnızlığın dibine vurunca, daha diba tırmanınca barışıyordu yalnızlıkla. Koca boşluğu karanlıkla doldurabildiğim sürece konuşabilirdim. Sonsusuza kadar... "Ardından karanlık ayak izleri bıraka bıraka...Gittiğin kadar takip ederim seni! Bir uçurum kenarına kadar... Senden önce atlarım..."

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin