BÖLÜM 36 - YÜCE

15.2K 924 138
                                    

Hatırlatma: 
Parmağımı izin üstünde gezdirdim, "Bu ne?"

"Cerberus'un simgesi!"

Kafam allak bullak olurken ona doğru döndüm. "Bu da ne demek oluyor?"

"İblisin köpeği demek oluyor! Ve bizi bekleyen bir üç başlı bir şeytan olduğu anlamına geliyor?"

****
Biran gözlerim karardı ve geçip gittiğimiz koridorda kenarda telaşlı gözlerle beklediğine emin olduğum Jane ve Lisa'yı tam anlamıyla seçemedim. Kalbim küt küt atarken düşmemeye çalışarak nemli zaminde koşturuyordum. Bacaklarım şimdiden sızlamaya başlamış, nefesim kesilmişti. Tek tutunabildiğim şey Jack'in önümden giden varlığının verdiği güven hissiydi.

Athena hemen önümüzde kulağına yerleştirdiği telefonuyla hızlı hızlı yürüyordu ve hepimizin üzerinde ağzımı açmamızı engelleyen tuhaf bir gerginlik vardı. Telaşımı gizlemeye çalıştığım gözlerimle Jack'in iri cüssesine arkadan baktım, her zamanki haline kıyasla o da fazlasıyla aceleciydi, hatta ona yetişmek için koşar adım gitmem gerekiyordu.

Biran arkasına baktı ve önüne döndü, siyah gözleri bir saniye görmek bile beni daha çok germişti. Sıcak parmakların parmaklarıma geçtiğini ve sertçe sıktığını hissettim, göğsümün içinde hızlı hızlı atan şey biran tüm bedenimde zonkladı ve telaşlı ayak seslerini geride bıraktı. Bedenim benden bağımsız bir şekilde koştururken sanki karanlıkta asılı kalmış gibiydim. Bu bir nevi şok olabilirdi. Bedenim olanlara ayak uyduruyordu ama zihnim onu dışarıdan izler vaziyette aptal aptal bakınıyordu.

"Rosalie?"

Loş ortamda koştururken asılı kaldığım bedenimde siyah gözlerin sahibini buldum, bana iyi olup olmadığımı sorar gibiydi.

Gergince nefes verdim. "Biran önce bırdan çıksak iyi olur." Sesim bir başkasına aitmiş gibi kulaklarımı dolmuştu.

Aceleyle önüne döndü ve benide kendiyle birlikte çekiştirerek koridorun soluna saptı, ilerledikçe duvarlara konulan mumların sayısı azalıyor ve daha da karanlıkta kalıyorduk.

Sonkez sola saptığımızda çıkmaza girmiştik. Önümüzdeyse sıradan paslı bi demir merdiven vardı. Bunun ne anlama geldiğini biliyordum.

"Önce Athena, ardından sen çıkacaksın,"dedi Jack, küçük bir çocuğa laf anlatmaya çalışır gibi sakin ve özenliydi. "Arkandan da ben geleceğim."

Bende onun anlatmaya çalıştığı küçük çocuk gibi başımı salladım, gerginliğim hemen her şeye doğru düzgün konsantre olmamı engeliyordu.

Avcunun içindeki elimi sıktı ve dikkatlice gözlerimin içine baktı,"Hiç bir şey olmayacak, söz veriyorum!" diye fısıldadı endişemi emen bir sesle.

Tekrar başımı salladığımda bu sefer daha kararlı ve daha korkusuzdum. Jack, o dediği şeyi her zaman yapardı. Şimdiyse söz veriyordu. Yapmamasına olanak yoktu. Hiçbir şey olmayacaktı!!

Athena gözden kaybolunca duvara bitişik olan ve belki de metrelerce devam eden merdivene yaklaştım, Jack'in eli parmaklarımdan ayrıldı, ve remen elimin üşüdüğünü hissettim. Sonrasındaysa soğuk paslı metalin ölümü andıran kokusuna turunarak tukarı tımanmaya başladım.

Genzimi yakan zor bir nefes aldım, metalin tadını neredeyse alabiliyordum. Hücrelerim durmam için çıldırıyordu ama merdivenleri henüz yarısını bitirebilmiştim. Oysa Athena bu dipsiz kuyuyu andıran yerde görünürlerde yoktu. Bilinç altım bana vampirliğin avantajları diye sırıtırken kadere lanet ettim. Kırılgan bir melek yerine sert bir vampir olmak daha iyi olabilirdi. En azından şimdi nefes nefese kalmamış olurdum!

TOHUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin