"Bu hüznü sizde bilirsiniz.
Anlat deseniz anlatamam.
Enine boyuna yaşarım ancak.."
***Hatırlatma:
" Melek... " dudakları boynuma dokundu," Tam burası, burası benim!" Yüzü daha aşşağıya kayarken dörtnala koşan kalbimin üstünde durdu ve dudaklarıyla dokundu," Burası benim!" diye fısıldadı. Daha aşşağı giderken burnunu karnıma sürttü. Miğdem sızlanarak cevap verirken nefesimi tuttum. Kasıklarımın oraya geldiğinde durdu. Kasıklarımla göbeğimin birleştiyi noktaya dudaklarını bastırdı.
" Burası Melek, burası da benim!"
~~~~~~~
Kulaklarımda gümbürdeyen cılız kalbimin sesine bonyodaki suyun sesi karışıyordu. Elimi göğsüme yerleştirdim, dört nala koşan kalbim sabırsızdı. Az önce olanlar beynimde dans ediyordu.
Kasıklarıma dokunan dudaklarını sanki üstümde hissettim, bana söyledikleri...
" Burası Melek, burası da benim!"
Ruhum titremişti. Tüm bunların yanlış olduğunu bağıran mantıklı yanımın sesini duyamaz olmuştum. Huysuz ve acı çeker gibi homurdanmış, kirpiklerinin arasından bana bakmıştı. Ah, bu gözler... Karanlığın en koyusuydu.
Üzerime doğru gelmiş, yüzünü yüzüme hizalamıştı. Nefeslerimiz bir birine karışırken gözlerim dudaklarına kaydı. Az önce bana dokunmuşlardı. Hatta daha fazlası... Beni öpmüşlerdi. Yerin altımda sallandığını hissedince tutunacak bir yer aradım ama kollarından başka bir yer bulamadım. Yüzü acı çeker gibi bir hal alırken boynuma sokuldu, nefesi ensemi yalayıp geçti...
" Jack... ben..."
Dudakları boynuma sürtününce gözlerim kapandı ve sustum. Tüm iradem ellerimden kayıp giderken içimden kendime kızıyordum. Biranda beni saran güven duygusuyla resmen afallamıştım. Evet, bu zamana kadar ne kadar inkar etsemde ona güveniyordum.
Eli sıkıca bacağımı kavrarken acı çeker gibi inledi. Bu işin nereye gideceğini göremez olmuştum. Dudaklarımda hissettiğim dudakları kelebekleri havalandırdı, parmaklarımın saçlarının arasına daldırdım.
Ne yazık ki bir saniye içinde havalanan kelebekler aynı hızda birer birer yere düştü. Zira bu hareketi hiç beklememeiştim.
Sırtım serçe duvara dayandı. Beni kendinden kopartarak uzaklaştırdı. Bu... Kötüydü. Demek istediğim beni kasılan yüz ifadesiyle kendinden uzaklaştırması. Bu, ilk defa denediğiniz yemeyi tiksintiyle tükürmek gibiydi.. Acı vermişti. Öyle ki, elimi göğsüme geçirip içimde acıyla atan şeyi kaparıp sökmek istedim. Elimde kanlar içinde sonkez atışını görmek istedim... Ama olmadı. Ne o atmayı bıraktı ne ben onu ellerime alabildim. Miğdeme oturan yumruyla öylece kalakaldım. Hareket etmek bile cesaret işiydi ve ben artık cesaretimi yitirmiştim. Cesaretimin son parçalarıda dudaklarında kalmıştı. Bu benden çaldığı kaçıncı parçaydı?
Üzerimden hızla kalkarak yukarıdan aşşağı inen suyun altına girdi, gözlerini kapatarak başını yukarı kaldırdı. Yunkunduğunu ve adem elmasının hareket ettiğini gördüm. Bu manzara karşısında yutkunurken içimdeki Şıllık bile kafasını iki tarafa sallayarak bu durumu onaylamıyordu. Bu kadar kırılmak ona bile fazlaydı.
Birden bedenimi saran soğuk, akıp giden sıcak suyun boşluğundaymıydı yoksa Jack'in içimde oluşturdu boşluktanmıydı emin değildim.
Bakışlarımı yere indirdim, yerden kalkacak gücü kendimde bulamıyordum. Sanki biri sırtıma onlarca yük bindirmişti. Bu ikinciydi! Bana yaptığı şey... Bunun bir adı bile yoktu. Nasıl adlandıracağımdan emin değildim. Tek bildiğim bunun son oluşuydu! Bana bir daha dokunmasına izin vermeyecektim. Bu kadar güzel hissettirirken yıkmasına müsade etmeyecektim. Titrek bir nefes aldım, burnuğum kemiği sızladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOHUM
FantasyKapat gözlerini... Karanlık hala çekici, yalnızlık hala en kalabalık sokak.. Dinle sesleri! gürültülü yalnızlık hepsi... Hisset beni...! Rosalie Storm... Elleri kayıplarla dolu, ruhu paramparça olmuş, uçurumun kenarında rüzgara karşı dans eden bir k...