16. Bölüm

9K 606 32
                                    

İyi okumalar....

Athan:

Okyanusun kenarında tatlı rüzgar eşliğinde oturuyorduk. Sadece birkaç dakikadır sessizlik hakimdi.

''Doğana karşı koyuyorsun.'' Richie'nin dediği cümleyle derin bir nefes aldım.

''Doğama karşı koymuyorum!'' dedim.

''Sakin...'' Elmasından bir ısırık daha alıp bana döndü. ''Aabha'dan etkilen doğandan kaynaklanıyor, Ashle'den etkilenmende. Bunu sana kalkıp biolojik olarak anlatmayacağım. Sen burada uzmanlığını tamamlamaya çalışıyorsun öğrenciyken bunları öğrettik. Artık 29 yaşındasın hiçbir kızla ilgilenmediğini hepimiz biliyoruz Athan. Hangi açıdan ilgilenme olduğunu anladığına eminim.'' Richie öğrencisine ders anlatır gibi kalın sesini düz tutmuştu. William'a nöbet yazmasaydı ve William burada olsaydı ciddiyeti bozardı.

''Bununla alakası yok. Sadece Aabha farklıydı... Ashle çaresizdi. Sanırım psikolojik olarak dikkat çektiler.'' Diye mırıldandım.

''Athan!'' Richie elmasının geri kalanını fırlattı. Benden on yaş büyük olmasına rağmen yakışıklı adamdı. Asla yaşını göstermiyordu. Genetik olarak şanslı olduğu kadar kendine bakıyordu. Tek kaşını kaldırdı. Bu ciddi bir konu anlatacağı zaman yaptığı hareketti. Öğrenci olduğum yıllardan ve sonrasındaki arkadaşlık döneminden hatırladığım hareketti. ''Ben anlamam senin dininden. Ben inançlı biri de olmadım. Seni tanıyalı on yıldan fazla oldu. İnan bir sürü Müslüman ile tanıştım. Senin kadar dikkat etmeye çalışanı azdı. Bu seni desteklediğim için veya desteklemediğim için söylediğim bir şey değil. İnançını davranışlarına yansıtman samimiyetini gösteriyor. Bize de bu samimiyetini anlatırken –yasaklarını, iyiliklerini yapış sebeplerini açıklaman dinine göre- seni dinledim. İnan davranışında anlattıklarını gördüğüm için çoğu şey aklımda kaldı. Şuan kıyaslama yapıyorum... Athan senin dinin sana sex yapma demiyor...''

''Pekala yarın nöbet ben de gitsek iyi olacak.'' Dedim. Richie kımıldamadı. Tepki vermedi.

''Bundan kaçma ben bunu burada biolojini anlatıyorum. Seviyesiz bir konuşmada değil. Sadece senin dinin evlenme şartı koymuş. Dinin bu biolojinin doğuştan geldiğini biliyor. Bu çok güzel! Bak Hristiyanlara diğer inançlara genelde tabuları çok ağır. Senin dininin en güzel yanı kadın ve erkeğin biolojisinden gelen dürtüleri yasaklamıyor. Sen ise kaçıyorsun! Evlenmek mi sıkıntı? Sen değil miydin İslam da evlenmek çok önemli? Etkilendiğin iki aday varken neden kaçıyorsun?'' Richie'nin sorularıyla ondan bakışımı kaçırdım. Ne diyecektim? Kendime bile itiraf edemediğim şeyi yüksek sesle söylemek... Okyanusun ötesine baktım. Bu okyanusun ötesindeki kıtada peri kızı vardı. Nedense onu unutmak imkansızdı. ''Athan?'' Richie cevap bekliyordu. Derin bir nefes aldım. Ona döndüm. Ağzımı açtığımda telefonu çaldı. Biz doktorların laneti telefona cevap vermeme lüksü olmuyordu. Parmağını kaldırıp bir dakika işareti yaptı. Sonra telefona cevap verdi.

''Dur, dur! Sakin ol!'' Richie ayağa fırladı. ''William telefonu Lou'ya ver.... Tamam senden daha sakin birine ver!'' Richie bağırırken motoruna doğru ilerliyordu. Ben de kalkıp peşine takıldım. Telefonu kapattığında daha sakindi. ''Trafik kazası! William'ın telaşı ameliyathanede kendini sakinleştirebilmesi onun artısı. Doktor olmak için fazla telaşlı.'' Diye söylendi Richie. Sert hoca.

''Sen de fazla sertsin.'' Dedim kaskımı takarken.

''Sen de savaş alanında doktorluk yapsaydın, bağırsaklarını kendi elleriyle taşıyarak önüne gelen insanlar ile duyguların gidiyor. Gereksiz geliyor William gibi telaşlar.'' Dedikten sonra motoru çalıştırdı. Yola çıkarken ben de motorumu çalıştırıp peşine takıldım.

-

Boş boş oturuyordum. Richie'nin dediklerini düşünüyordum. Doğamla savaşıyor muydum?

Bu soru ile ceketimin fermuarımı çektim. Üşüme gelmişti. Olaya fiziksel bakamıyordum sadece... Ben annemle babamın yarım kalan aşklarının içinde büyümüştüm. Kazadan sonra felç olan annem ile babam asla ondan vazgeçmedi. Onu sevdi. Ona saygı duydu. Onun ona cevap vermeyeceğini bile bile hergün onunla konuştu. Onun saçlarını taradı. Ona Güzel giysiler aldı. Onun altını temizledi. Babam annemi sevdi. Annem felçli bedeninde duygusunu anlatabildiği tek yerle gözleriyle babama aşkını sevgisini ilan ediyordu.

Fiziksel olarak kendini doyurmak kolay ve kısaydı. Peki ruhen... Benim ruhum bir kişiye açlık çekiyordu. Bir daha asla göremeyeceğim birineydi bu açlık. Salak ben...

''Hey!'' Banka atlayan bir şaklabanla düşüncelerim dağıldı. ''Richie acilden kovdu.''

''Ne yaptın?'' William'a döndüm. Pis pis sırıtıyordu.

''Tansiyonum düştü.'' Derken gülmeye başladı.

''Sen cerrah olacaksın!'' dedim üstüne basa basa ama o aldırış etmedi. Richie doğru söylüyordu ameliyathanede iyi olmasaydı bu mesleği yapamazdı.

''Bu arada Ashle seni sordu.'' Dedi. Gerildim. Bunun vücud dilime yansımaması için çaba sarf etmek zorunda kaldım. Önüme döndüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. ''Şans ver. Bu koca dünyayı yalnız çekemezsin. Boşa direniyorsun, bu direnişin sebebi ne onu dahi bilmiyoruz.''

''Sadece aptallığım.'' Dedim. Hızla ayağa kalktım. ''Sonra görüşürüz.'' Derken çoktan ondan uzaklaşmıştım. Ashle'ye gidiyordum. Konuşacaktım. Ona şans verecektim. Sadece beni fiziksel etkilemeye çalışan bu kadın nasıl biriydi! Öğrenmem lazımdı. Yalnız kalmamak için eve dahi gitmiyordum. Bulduğum boş bir sedyede uyumayı tercih ediyordum. Bu saçma gelmeye başlamıştı. Telefonumu çıkardım. Hızla yürürken yemek siparişi verdim. Telefonu cebime atıp daha da hızlandım.

Ashle'nın kapısının önüne gelince hiç duraksamadım. Kapıyı çaldım. Gel sesi geldiğinde içeri girdim. Yatakta yarı uzanır pozisyonda kulağının birinde kulaklık takılı diğerinde değildi.

''Athan... Hayır hayır sana söylemedim. Sonra konuşalım mı? Bye.'' Ashle tek kulağındaki kulaklığı çıkarıp oturur pozisyona geçti. ''Athan... Otursana.'' Şaşırmıştı. Bunu tavırlarından da anlayabiliyordum. Başımla selam verip yatağın yanındaki tekli koltuğa oturdum.

''Acıktım ve acıktığını düşündüm.'' Dedim hızla. Güldü.

''Evet.'' Beni onaylarken saçlarını düzeltmeye çalışıyordu. Bu haline ben güldüm. ''Ne sipariş verdin?''

''İngiliz yemeği?'' dedim. Ona atmıştım topu.

''Fish and chips!'' dedi. Pek sevinmiş gibi değildi.

''Sevmiyor musun?''

''Pek sayılmaz.'' Utanmıştı bunu söylerken. Ben seviyordum. Ona sormamam terbiyesizlik olmuştu. Telefonumu çıkardım. ''Hayır, ben yerim!''

''Sana sormam gerekiyordu! Kapında biriken pizza kuryelerine bakarsak pizza seviyorsun... Bana bir kez pizza vermiştin... O pizza vejeteryandı.... Pekala pizzan sipariş edildi.'' Dedim. Telefonun kilidini kapatıp cebime koyduğumda Ashle şaşkınca bana bakıyordu. ''Yanlış mı?''

''Hayır... Sadece... Benim sadece adımı bildiğini düşünüyordum.'' Sesi titremişti. ''Sen pek ilgili değildin.''

''Ben...''

''Sen yakışıklı, zeki, yetenekli olandın. Senin dikkatini çekmek şirketimi memnun etmekten daha zor. Dünyanın en zor en önemli şirketiyle çalıştığımı belirtmek isterim. Zor birisin Athan.'' Saçlarıyla oynamaya başladı. Sustu. Ne diyeceğimi bilmiyordum.

''Ego yapmış olabilirim.'' Derken sesimin neşeli çıkmasına özen gösterdim. Ashle bakışlarını kaldırdı. Gözlerinde yeşermeye başlayan neşeyi gördüm.

''Ego değil id bence o.''

''Bunu düşünmem lazım.'' Dedim. Gülüşü kibardı. Sırıtmakla yetindim. ''Bana tüyolar verebilirsin! Bu kadar başarılı bir mimarken ego nasıl yapmıyorsun!'' dediğimde daha çok güldü. Yemekler gelip küçük bir ara verene kadar asla susmadık. Ben sabah namazı vakti gelene kadar orada kaldım...

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz.

İnstagram: Eva_Wattpad

Eva; Gelecek UmutturHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin