Athan;
Şapkamı verandadaki yerine asarken dönüp batmakta olan güneşe baktım. Bir çiftçinin oğlu olmanın güzel yanı buydu. Kendinize ait verimli topraklarda çiftliğinizin olması. Sallanan sandalyesinde öylece sallanan babama döndüm.
''Teşekkür ederim.'' dedim. Sanırım onun şuan anlayabileceği en basit cümleydi. O buna dahi tepki vermedi. Ben onun bu halini sevmiyordum. Babam değilmiş gibi geliyordu. Hayır bu sadece oturup boşluğa bakan insan...
''Athan, ona zaman tanı.'' Lizz halam evden elinde tepsiyle verandaya çıktığında her zamanki şefkatli bakışı yüzündeydi. Babamın yanındaki sehpaya tepsiyi bırakıp diğer sandalyeye oturdu. Kardeşini böyle görmek onu da üzüyordu biliyordum. O bunu belli etmeyecek kadar... Polyanaydı. Babam ona polyana Lizz demeyi severdi.
''Haklısın.'' dedim. Aslında değildi. Bu daha kötüye gidecekti. Bu saatlerde susmak değil gün içinde kendi işlerini yapamayacak hale gelecekti. Şu anlık polyanacılık oynamamın sakıncası yoktu. Lizz hala bana gülümserken gözleri arkamdaki bir noktaya kaydı. Bende merakla onun baktığı yöne döndüğümde arabadan inen insanları gördüm. Daha dikkatli baktığımda inen kişiler tanıdıktı. Babamda olan aklım yüzünden arabanın sesini duymamıştım. Verandadan hızla indim. Gelen misafirlerime doğru yürümeye başladım. William gelip sarıldığında karşılık verdim.
''Hastasın he?'' geri çekilip bana baktı. ''Dostum bu eski bahçıvanın içinde bile seksisin.'' derken suratını ekşitti. Onu duymazlıktan geldim. Henrie'ye sarıldım. Lou arkasında duruyordu. Ona da başımla selam verdim. En son ise arabadan inen kişiye baktım. Ashlie çekingen şekilde bana bakıyordu.
''Hoş geldin, geldiniz.'' diye düzelttim. Eksik olan birini fark ettim. ''Aabha nerede?''
''Onun nöbeti var.'' Lou sinirle söylemişti bunu ve yanımdan geçerken omzuma vurdu.
''Ne yaptım?'' diye dudaklarımı oynatarak William'a sordum.
''Sen yapmadın Aabha işleri batırdı.''
''Sonra konuşun bunu...'' Henrie, William'ın omzundan tutarak verandada babamla konuşan Lou'ya doğru ilerlemeye başladı. Arabanın yanında sadece Ashle ve ben kalmıştık.
''Hasta olduğunu söylediler.'' derken bana bakmaktan kaçınıyordu.
''Pek sayılmaz, uzaklaşmak istedim.'' dedim. O ise etrafa bakınmaya devam ediyordu.
''Demek burada büyüdün.'' Uçsuz bucaksız uzanan yeşil araziye bakıyordu. O arazide otlayan hayvanlara. ''Biraz büyük bir yermiş.''
''Avusturalya büyük bir kıta.'' demekle yetindim. Bir süre sessizlik oldu. ''Babamla tanışmak ister misin?'' soruma gülerek başını sallamakla yetindi. Yanıma gelmek için adım atınca durdurdum. ''Hayvanlarla ilgilendim pek güzel kokmaya bilirim.''
''Ov, peki.'' mesafesini koruyarak bana yaklaştı. Verandaya yürürken babamın konuştuğunu gördüm. Hatta gülümsüyordu. Bu...
''Baba?'' dedim. Bu ağzımdan kaçmıştı. Sohbeti bölmek istememiştim. Babamın bakışları beni buldu.
''Athan, misafirlerimiz olduğunu neden söylemedin?'' dediğinde daha çok güldüm. Verandanın merdivenlerini hızla çıktım. Arkadaşlarım babama ulaşmam için kenara çekildiler.
''Daha yeni geldiler baba...'' diye fısıldadım.
''Annen kız kardeşini doktora götürdü. Şimdi kim misafirlerimize servis yapacak?'' Ayağa kalkmak için hamle yaptığında onu durduramadım. O şuan da değildi. Lizz halam öne atıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eva; Gelecek Umuttur
Romance29 Ocak 2015-28 Mayıs 2016 Amerika, Avusturalya, Türkiye, İngiltere,Filistin, Suriye.... Ülkelerin değişmesi hiçbir anlam ifade etmiyor. Birbirini tanımamaları da.... Habersiz oldukları yaşamları yıllar önce bir kez birleşmişti. Sırada gelecekteki y...