18. Bölüm

8.7K 651 73
                                    


İyi okumalar...

Athan:

Sabah namazını kılıp odadan çıktığımda ayakkabımı giymek için eğildim. Bağcıklarımı bağlayıp ayağa kalktım. Ashle ile sohbet güzeldi. Çok farklı sanatsal bir bakış açısı vardı. Greenwood şirketlerinin onu neden kabul ettiklerini anlıyordum. Onunla saatlerce konuşabilirdim. Konuşmuştum. Onunda resim yeteneği vardı. Çizimlerimizi birbirimize gösterdik. Apartmanla ilgili konuştuk. Arkadaş çevremiz. Ailemiz. Bir sürü konu konuştuk. Çok net fark ettiğim şey arkadaş olarak güzeldi bunlar. Böyle olacağını tahmin etmiştim. Sadece arkadaş olursak bu kadar ortak noktamız olacağı aklıma gelmemişti.

Ellerimi cebime sokup merdivenleri yavaşça çıkmaya başladım. Namaz kılmak için bu kadar aşağı inmek spor yaptırıyordu ekstra. Bu odayı alana kadar çok zorlanmıştım. Başarmıştım. Kendim temizliyordum, namaz kılmak isteyen diğer personellerde geliyordu. Bu beni mutlu ediyordu.

Giriş katına geldiğimde resepsiyonda arkası dönük tanıdık birini gördüm. Yoluma devam etmek yerine resepsiyona yaklaştım.

''Aabha?'' dedim. Yavaşça döndü. Giyinişi... Kültürüne ait kıyafetler yoktu. Günümüzdeki diğer kişiler gibi giyinmişti.

''Günaydın Athan.'' Neşeli sesiyle gülümsedim.

''Günaydın.'' Diye mırıldandım. Sessizlik oluştu. Konuşması gereken bendim. Onun yanına gelen bendim. Elimi enseme götürüp kaşıdım .''Soyunma odasına mı?''

''Evet.''

''Ben de oraya gidiyorum. Beraber gidebiliriz. İstersen.'' Dedim. Kafasını olur anlamında sallayıp yürümeye başladı. Onu böyle görmek tuhaftı. Peşine takıldım. Normalde böyle davranmazdı. Ses tonu, yürüyüşündeki özgüven... Aabha değildi sanki.

Adımlarımı hızlandırıp yanında yürümeye başladım. Onun yanındayken susmayan benimle konuşmak isteyen kız ben yokmuşum gibi davranıyordu.

''Dün gece nasıldı?'' dedim. Asansörün önüne geldiğimizde.

''Güzeldi. İnsana değer veren biriyle olmak güzelmiş.'' Derken sesi ima doluydu. Şaşkınca ona döndüm. Hastaları dışında kimseyle konuşamayan Aabha farklı biri olmuştu.

''Fazla değer veriyormuş sanırım...'' mırıldandım.

''Evet, senden fazla değer verdiği kesin.'' Diye bağırınca neye uğradığımı şaşırdım. İkimizde birbirimize bakakaldık. Onunda böyle bir tepki vermeyi beklemediği kesindi. Gözlerini kaçıran o oldu, başka bir şey söylemedi. Arkasını dönüp hızla ilerledi. Tepki veremedim. Göz kırpıp asansöre dönmek oldu. Bu ikinci şaşkınlığım oldu. Cerrahi asistanlarla dolu asansörün kapısı açık merakla bana bakıyorlardı. En önde asistan şefi richie vardı. Kimse tepki vermedi. Ben yerimden kımıldayamadım. Asansör kapısı kapanmak için hareket etmeye başladı. Tepkisizce kapanan o rezilliğimi arttıracaktı. Kapı kapandı. Görüş alanım kapandı. Açıklama yapamadım. Herkes istediğini düşünecekti. Asansöre binmeliydim en azından. Ortada önemli bir şey olmadığını göstermem lazımdı.

Sırtımı asansöre dönüp sinirle saçlarımı karıştırdım! O asansöre en azından binmeliydim. Aabha2nın duygusal çıkışını egale etmeliydim.

''Bize katılmayı düşünmüyor musun?'' duyduğum tanıdık sesle arkamı döndüm.Asansörün kapısı açık Richie donuk bir ifadeyle bana bakıyordu. Kafamı olumlu anlamda sallayım tek hamlede asansöre bindim. ''Deri ceketini çıkar. Hastalara dövmelerin yeterince korkutucu gözüküyor, bunu pekiştirmene gerek yok.'' Richie beni azarlarken aynı zaman da diğer cerrahi asistanlarını uyarıyordu. Ceketi çıkarıp belime bağladım. ''En kısa sürede ortadan kaybolmadan beyaz önlüğünü giy.''

''Bunu nasıl yapacağım?'' imkansız bir şey istiyordu. Soyunma odasına ortadan kaybolmadan gidemezdim.

''Klonlanmayı bul!'' diye bağırırken açılan asansör kapısından çıktı.Peşinden çıkan kalabalık omzuma çarpıyordu. En son ben çıktım. Richie beni bu kılıkta daha fazla görmek istemeyecekti.

''Pişt...'' yanımdaki sese döndüm. William uykulu uykulu bana bakıyordu. ''Git önlüğünü giy ben oyalarım Richie'yi.''

''Nasıl? Yine nöbet yiyeceksin.''

''Sen bana bırak!'' derken pislik şekilde gülümsedi. ''Profesör!'' bağırarak Richie'nin yanına koştu ve tek eliyle git işareti yaptı. Hiç düşünmeden arkamı dönüp tam terse soyunma odasına koştum. Koşarken belimdeki ceketimi elime aldım. Odaya dalmak için elimi kapı kulpuna uzattığımda aynı anda içeriden açıldı. Açan kişiyle çarpışmak zorunda kaldık. Çarptığım kişi yere düşmesin diye –biraz ufak tefek biriydi- hamle yaptım ama dengemi kaybettim. Ben de onunla düştüm. Üzerine düşmemek için kendimi kenara attım. Ufak tefeklikle ezilirdi.

''Özür dilerim!'' yere çarpmamla kendimi toparlayamadan ağzımdan çıkan ilk cümle buydu.

''İyi misin?'' boylu boyuna uzanırken yerde söylediğim cümleye böyle bir karşılık gelmişti. Başıma gelip bana bakarken üzerime siyah saçlar düştü.

''Aabha?''

''Bilincin yerinde.'' Derken geri çekildi. Bileğimi tuttu. Nabzımı ölçüyordu.

''Sadece düştüm.'' Yavaşça –nazik olmasına çok dikkat ettim- bileğimi elinin arasından çektim. ''İyiyim. Asıl sen iyi misin?''

''İyiyim.'' Karşılığı kısa ve özdü. Ayağa kalktı. Gitmek için arkasını döndüğünde bileğinden tuttum. Bu hareket onu şaşırtmıştı. Bana döndü. Bileğini tutan elime baktı. Elimi geri çektim. Bunun onu durdurmanın tek yolu olduğunu biliyordum. Konuşmadan önce öksürdüm.

''Ben özür dilerim.''

''Biraz önce dilemiştin.'' Dedi. Sesi anlamadığını belli ediyordu. Ayağa kalktım.

''Onun için değil. Yani sana çarptığım için değil. Şey için... Şey....'' Devamını getiremedim. Sustum. Ensemi kaşıdım.

''Ne?''

''Seni önemsemediğim gibi gözüktüğüm için özür dilerim. Seni önemsiyorum ama yansıtma konusunda iyi değilim.'' Dedim. Bedeni tamamen bana döndü. Başarılı olmuştum.

''Ben asıl özür dilerim. Öyle bağırmamalıydım, sen kimsin ki sana böyle bir ithamda bulundum.'' Bakışlarını yere indirdi.

''Saçma bir olay yaşadık unutsak?''

''Olur.'' Dedi hevesle. Sustu. Ben de sustum. İkimizde konuşmadık. Ortamda gergin bir hava oluştu. Bu gergin havada ilk konuşan Aabha oldu. ''Ben gideyim.''konuşmaktan çok mırıldanmak gibiydi. Arkasını döndü.

''Hey! Kahve içelim mi?'' odadan onun peşinden çıktım. Durup tekrar bir şaşkınlıkla bana döndü. ''Kahve?''

''Ben... Ben... Şey...'' durup silkelendi. Gerçek anlamda silkelendi. ''Lou beni bekliyor. Biliyorsun biraz sert bir cerrahi asistan şefi.'' Dedi. Şaşkın ifadesiyle önüne dönüp ilerlemeye başladı. Benden kaçıyordu. Kaçıncı kez bana arkasını dönüp gitme çabasıydı. Durdurmadım. Yanına gittim.

''Tamam öğle arasında içsek?''

''Athan neden ısrar ediyorsun?'' bıkkınca sordu. Aabha şaşırtıyordu.

''Kahve her dakika içtiğimiz içecek!''

''Pekala öğle arasında görüşürüz.'' Dedikten sonra daha hızlı yürüdü. Benden uzaklaştı. Peşinden gitmedim. Öğlen görecektim onu zaten. Ashle ile konuştuktan sonra onunlada konuşmak istiyordum. Ashle arkadaş olarak harikaydı. Aabha'yı merak ediyordum.

Ben koridorun ortasında dikelmiş Aabha'nın geçtiği koridora boş boş bakarken cebimde telefonum titredi. Gözlerimi koridordan ayırmadan telefonu çıkarıp mesajı açtım. Ekrana bakışlarımı çevirdiğimde koşmaya başladım.

'Richie'yi oyalamıyorum.'

William'dan gelmişti mesaj. Richie'yi unutmuştum. Yokluğumu fark ederse William'a yüklenirdi. Bana yardım etmek isteyen birine bunu yapamazdım. Geldiğimden daha hızlı koşmaya başladım. Richie yokluğumu fark etmemeliydi.

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz.

İnstagram: Eva_Wattpad

Eva; Gelecek UmutturHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin