Eva;
Adam kahvesini içerken gökyüzüne bakıyordum. Soğuk havaları sevmemem benim suçum değildi. Hep yağmurlu bir coğrafyada büyümüştüm. Türkiye'yi sevmemin bir diğer nedenidir güzel coğrafyası ve iklimi.
''Soru sormadın?'' Adam'ın meraklı bakışlarıyla sırıttım. Camdan yansımasını görebiliyordum. Bakışımı gökyüzünden indirmeden elimi kaldırıp işaret parmağımla gökyüzünü gösterdim.
''Ben, başka gezegenlerde yaşama inanırım. Evrende tek olmadığımıza inanırım. Bir yaratıcıya da inanırım. İnsanın bu yaratıcı tarafından evrendeki en dengeli varlık olarak yaratıldığına inanırım. Hem büyük hem küçük...'' Elimi indirdim. Gökyüzüne bakan Adam'a baktım. ''Neden, beni rahat bırakmıyorsun?'' tüm samimiyetimle sorduğum soruyla acıyla güldü.
''Ne istediğini biliyorsun, hedefin var ve en önemlisi inancın var!'' dediğinde kafamı sağa yatırdım.
''Tüm sebep bu mu?''
'' İnanıp inanmamak gibi bir kavramı dahi aşmışsın. Ben ise bu kadar basit bir konuyu aşamıyorum.'' derken acı çekiyordu. Derin bir nefes aldım. 21. yüzyılın en acı olayını yaşıyordu. Arada kalmışlık! 21. yüzyılın en büyük acısı bu değil miydi? Kitle iletişim araçları ve buradaki zorbaların hayatınıza nüfus etmesi? Diktalar kabullendirmesi. İnanmamak sizin tercihiniz olacaksa bunu o dönemin modası olan inanmaya itmek, inanan insana inanmamak moda iken inanmamayı dikta etmek. Biz bunları sorgulamadan dışlanmamak için kabul ediyorduk. Cinsel yönelimler, giyim tarzı, yemek zevkimiz, hatta yürüyüş şeklimiz dahi bu diktalara dayanıyordu. Daha birçok dikta örneklene bilirdi. İnsanlar artık kendi haline bırakma lüksünü yaşayamıyordu. Kibar olmayı unutmuştuk. Bilgin olmakla cahiliyet birbirine karıştı. Bilginin kibarını cahilin aptalını özler olmuştum.
Koluna dokunduğumda şaşkınlıkla bana döndü. Daha çok elektrik çarpmışa dönmüştü. Yavaşça kolundan çekip karşı duvara götürdüm ve nazikçe omuzlarına bastırıp oturmasını istediğimi belli ettim. Sorgulamadan duvara yaslanıp oturdu ve ayaklarını uzattı. Elindeki kahvesini kenara bıraktı. Yanına oturdum ve ayaklarımı kendime çektim.
''Şununla başlayalım...'' derken bakışlarımı karşımızdaki cama uzattım. ''İnanmak ve inanmamak basit bir konu değil. Başlamamız gereken konu bu. İnanmak dediğimiz kavram en uç noktada zekanı, mantığını bırakmaktır. Baktığında tam olarak istediğin inanmanın içine girdiğinde ve doğru olduğunu inanıyorsan mantıkta zekada seni bulur.''
''Nasıl yani?'' derken bana döndüğünü hissedebiliyordum. Sinsice güldüm.
''Nuh Peygamber, bir gemi yapıyor ve her yaşam formundan içine alıyor. Dünyayı sular kapladığında yaşam formlarını sular çekilene kadar o gemi içerisinde tutuyor. Ne dersin buna?'' yavaşça ona döndüğümde onun hala baktığını bilmiyordum. Kafasını bu kadar yaklaştırdığını da fark etmemiştim. Kafamı ona çevirdiğimde göz göze gelmeden önce nefesi suratıma çarptı. İçtiği kahvenin kokusu nefesindeydi. Bunun bana bir şey hissettirmesi mi gerekiyordu? Bu düşünceyle Adam'a nasıl baktığımı bilmiyordum ama geri çekildiğine göre iyi bir bakış olmamalıydı. Ona karşı bir şey hissetmem için önce ruhumu doyurmalıydı. O daha kendi ruhunu doyuramamışken bunu fark edeceğini düşünmüyordum. O kendi ruhunu doyuracak birini arıyordu. Omuz silkince soruma cevap verdiğini fark ettim. ''Merak ettiğin o inancım var ya, yani İslam da bu gerçektir. Gerçektir diyorum çünkü bu bana inanmam için farz kılınmış. Evet, buna inanıyorum. Mantığımı burada yok mu etmiş oluyorum?'' sırıttım. ''Hayır, Nuh Tufan'ı Sümerler, Babiller, Akadlar tarafında kayıtlara geçmiş. Tevrat'tan önce Sümerlerde geçiyordu. Bu bana Kuran'da ifade edilenleri inancımın bana emrettiği gibi İmanın şartı olan Kitaplara iman kısmını kabullenmiş olarak inandım. Biliyor musun? Allah yarattığı insanı biliyor. Kanıt isteyeceğini biliyor, asla yetinmeyeceğini, şeytanın dediği kibirlenmeyi yapacağını da biliyordu. Bunun içindir delillerini sundu. Bize bunları bulmak kalıyor. Bizler ise bulmamak için her şeyi yapıyoruz.'' dedikten sonra kendi sessizliğime gömüldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eva; Gelecek Umuttur
Romance29 Ocak 2015-28 Mayıs 2016 Amerika, Avusturalya, Türkiye, İngiltere,Filistin, Suriye.... Ülkelerin değişmesi hiçbir anlam ifade etmiyor. Birbirini tanımamaları da.... Habersiz oldukları yaşamları yıllar önce bir kez birleşmişti. Sırada gelecekteki y...