İyi okumalar.
Eva;
Çorba tabağını kenara bıraktım. Salatadan servis tabağına aldım. Canım başka bir şey istemiyordu.
''Keşke yemeseydin. İştahımı kaçıyorsun.'' Abim çatalını ve bıçağını tabağın kenarına bıraktı.
''Ben hep böyle yemek yiyorum.'' Dedim. Salatadan havuç alıp ağzıma attım.
''Yemek yeme şeklini bilmesem zayıflığına kanıp dediğine inanacağım...'' çatalını geri alıp tabağındakini yemeye devam etti. Yemek yemekten vazgeçmek ve David? Alayla güldüm. Bakışları bana çevrildi. Ağzına götürdüğü çatalı durdu. Bir süre bana bakıp çatalı ağzına götüdü. Çatalını tekrar tabağın kenarına bıraktı. ''Sanırım, çok eğleniyorsun?''
''Evet...''
''Yemek yerken neden konuşuyorsunuz? Yemek yer misiniz? Abla, biraz daha yemek verir misin?''
''Kalk kendin al, Eva'ya da yemek ver!'' David benden önce söze atlayıp Henri'yi haşladı. Onu umursamadım. Yerimden kalkıp Henri'ye istediklerinden servis ettim. Kendi tabağıma da David daha fazla sinirlenmemesi için biraz yemek koydum. ''Kediye ikram etsem doymacağı için kabul etmez.''
''Sen kediye bunu versen, yemez. Onlar genelde bu tür yeşillikler yemiyor. Hem...''
''Atışmayı bırakır mısınız? Herkes senin gibi yemek zorunda değil. David, o kız balerin, jimnastik yapıyor ve aynı zaman da dansçı tabi ki kilosuna dikkat edecek. Sen de ot yerken dahi kalori hesabı yapıyorsan psikoloğa git. Gerçi doğru sen deli doktoruydun.'' Henri ikimize de ayar verince şaşkınca ona döndük. Sonra birbirimize baktık David ile. Tekrar ona baktık.
''Sen ne zaman üniversite okumayı düşünüyorsun?'' aynı anda Henri'ye sorduğumuz soruyla onun bakışları bize döndü. Ağzındaki yemeği zorla yuttu. Eğitimine belli bir süre ara vermek istemişti. Elbette bunu saygı ile karşıladık. Okumak zorunda da değil. Herkes okuyacak diye bir kuralımız yoktu. Emek vererek kendi parasını kazanabilir. Kendini geliştirebilirdi. Sonuçta üniversite eğitimi alıp sadece gezmeden, okumadan, sanatla ilgilenmeden, iyilik yapmadan, düşünmeden en önemlisi öğrenmeden mezun olan çoktu. Fakat şuan bu konu çok güzel köşeye sıkıştırmıştı.
Yavaşça dudakları yukarı kıvrıldı. Elindeki kaşığı bıraktı. Ağzını silip hafifçe öksürdü. O güzel sarı saçlarını geriye itti.
''Sizce de çok tatlı değil miyim?'' derken daha çok güldü. Ben gülmedim. Göz ucuyla abime baktım o da gülmüyordu. Saçlarımı geriye attım. Duruşumu dikleştirdim.
''Ben de fazla dişliyim!'' dedim. Kollarımı göğsümde birleştirdim. David, siyah gür saçlarını geriye doğru yatırdı. O dev vücudunu yayarak oturdu.
''Ben de fazla sertim.'' Dedi. Henri daha çok sırıttı. Ben bu sırıtışı biliyordum. Hızla sandalyeye baktım. Geriye doğru itiliyordu. Bu 'en tatlı gülüşüm ' gülüşüydü. İşe yaramazsa her zamanki gibi kaçacaktı. Haklı çıkmıştım saniyeler içinde yerinden fırladı. Mutfaktan koşarak çıktı. David onun peşinden fırladığında derin bir nefes aldım. Biri yine takım elbisesini yırtacaktı diğeri bir yerini sakatlayacaktı. Merdivenlerden gelen patırtılarla gözlerimi devirdim. Henri küçüktü anlayabiliyordum peki David! Erkekler geç büyüyordu –İstisnaları saymazsak-. Arkama yaslanıp yarısı yenmiş masaya baktım. Bu masayı bana yıkıp gitmişlerdi. Hızla yerimden kalktım.
''Masayı bana yıkamazsınız!'' bağırdım ama aşağıdan gelen patırtılar sesimi bastırdı. Şakalaşırken yine işi abartacaklardı. Belki de şakalaşmıyorlardı. Aşağı inip onlara bakmayacaktım. Onları bu gece yalnız bırakamazdım. Yine kavga ederlerse ambulansı arayacak biri lazımdı. Eve gitmeyeceğimi kızlara haber vermeliydim. Telefonumu bulmak kızlara haber vermekten daha zordu. Telefonu aramak için etrafıma bakınırken telefonun sesini duydum. Mükemmel tevafuktu. Sesi takip ettim, baharatların arasında telefonu bulunca kendi kendime güldüm. Burada telefonu nasıl unutabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eva; Gelecek Umuttur
Romance29 Ocak 2015-28 Mayıs 2016 Amerika, Avusturalya, Türkiye, İngiltere,Filistin, Suriye.... Ülkelerin değişmesi hiçbir anlam ifade etmiyor. Birbirini tanımamaları da.... Habersiz oldukları yaşamları yıllar önce bir kez birleşmişti. Sırada gelecekteki y...