İçim bir buz gibiydi. Soğuktum. Soğukta kalmıştım. Soğuk ve karışık. Tıpkı bir orman gibi. Bir çok ağacın arasında yolumu kaybetmiş, bulamıyordum. Ormandan nasıl çıkacağımı bilmiyordum. Bir pusulam ya da haritamda yoktu. Hangi taraftan gideceğimi kestirmiyordum. Emin olduğum yolda yürürken engellere takılıp düşüyordum. Yine her acılı sözlerle yıkılıyordum. Yolumu kaybediyordum kırılmış bir kalbin yanında. Kırılmış kalpi bu ormandan çıkartmaya çalışıyordum. Acele etmeye çalışıyordum çünkü kalbimin buz tuttuğunun farkındaydım.
Buz kesmiştim. Adeta şok etkisiyle donmuştum. Uzuvlarım parmaklarıma kadar soğuktu. Kalbimin üzerine büyük buz kütleleri atılsa bile bu kadar canımı acıtıp üşütmezdi beni.
Yutkundum. Önümde Aliye vardı. Bahçedeydik. Havalar soğumuştu ama biz dışarıdaydık. Önümdeki kadını izliyordum. İlaçlara başlandıcının birinci haftasını tamamlamıştı. Bir haftadır sesini duymuyordum. Marka hakkında olan konuşmalarımız bile bitmişti. Hiç bir şeyden bahsetmiyordu. Çok sesizdi.
Beni bahçeye davet ettiğinde çok şaşırmıştım. Elimizde sıcak kahvelerle hafif serin havanın altındaydık. Gerçek anlamda üşümüyordum. Hava iyiydi.
Başını bahçenin diğer kısmından çekti ve benim yüzüme çıkardı. Resmen bir hafta sonra yüzüme doğru düzgün bakıyordu şimdi. Yutkundu.
"Bugünkü seansta geçmişim hakkında konuştuk. Ailemden sonra İzzetten." Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttmuştum. Adını duyduğumda bile kusma isteğim oluşuyordu.
Nefes aldı. Derin bir nefes. Nefeslerinin ardından sesini duymak istedim. Oda duyurmak istiyordu. Konuşmak istiyordu. Ama sanki aldığı nefesler yetmiyordu. Dar geliyordu ona burası. Ne kadar açık alanda olsakta öyleydi.
"Evlendiğim gibi İzzet bana bu evden ancak cenazemin çıkabileceğini söylemişti. Kaçamadım. Uçamadım. Kanatlarımı dahi açmama izin vermedi. Babamı aradım. Söyledim. İstenmiyorum, dövüyorum küçük görülüyorum baba demiştim. Babamda tıpkı İzzet gibiydi. İstemedi beni. Açmadı kollarını. Ne zaman açmıştı ki söyledim ona olanları. Tek istediğim kurtulmaktı, son şansımda babamdı. Son denememdi aynı şekilde. Cenazemin çıkabileceğini söylemişti. Telefon üzerime kapandı ve elimdeki telefonla yığıldım. Melihanın annesi Ayşe hanım beni kaldırıp odama götürmeyene kadar yerde ağladım. Kimsesizdim, Fidan. Kimsem yoktu." Cebinden bir paket çıkardı. İçersinden bir sigara alıp yakışını izledim. Parmakları titriyordu. Sanki tekrar yaşıyor gibi tedirgindi.
Sözleri bir dejavu etkisi yarattı. Kenana söylediklerimin aklımın içersinde dolaşıyordu. Gözlerim açılmıştı. Sonumun bu olmasını istemiyordum. Bu evden sadece cenazemin çıkması durumu beni korkutuyordu. İzeet gibi pislik birinin oğluyla evliydim. Ne bekleyebilirdim ki !
"Mecbur kalmışım, İzzete. Onun sevgisine varlığına her şeyine mecbur etmişim kimsesizlikten. Zorlamışım kendimi sevsin beni kabul etsin diye. Bu yüzden çoçuk sahibi oldum. Sırf onda değer sahibi olayım diye. Olamadım. Taş kafam o kadar takılmıştı, İzzetin beni ezmesine. Ezilmek istememiştim, Fidan. Beni biraz saysın istemiştim. İtip kakamasın, insan yerine konuluyum istedim. Kenanın hamileliğinde ve doğumunda ondan ilgi gördüm. Nasıl bir ilgi mi ? Ayşe hanıma sürekli 'dikkat edin, Aliyeye' diyordu. Bana 'merdivenlere dikkat et, düzenli beslen' demesi bile aklımı başımdan almasına yetmişti. Ufacık bir sözü beni mutlu ediyor, umut veriyordu. Ona erkek bir çoçuk verdim. İlgisini ve mutluluğunu gördüm. O an sandım ki gene bir erkek çoçuk verirsem, bana ilgisi artar. Yanlış düşündüm. Kenan yaş aldıkça yine ben yok sayılıyordum. Kendi oğlumun önünde beni dövüyor, bir çöp muamelesi yapıyordu. Kenan bana sarılırdı o sıra, oda Kenanı yanımdan alıp kızardı. Duygusal davranmamasını söylerdi. 'Annende dahil hiç bir kadının seni kontrol etmesine izin verme.' Dediğini duydum. Şu an farketiyorum. Zihnimin içinde sesini duymadığım için farketiyorum. Ben oğlumu kontrol etmeye çalışmıyordum. Duygusallık olarak gördüğü şeyin sevgi olduğunu ise Kenan bilmiyordu. Bende bilmiyordum." Göz yaşları akıyordu. Başını yukarı kaldırıyor akmasını engellemeye çalışıyordu ama gözlerimin önünde daha çok akıyorlardı. Durduramıyordu göz yaşlarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fidan
Literatura Kobieca"Kendinize bir bakın. Kaç yaşındasınız ? Ben daha 19 yaşındayım. Bir evlilik için çok küçüğüm. Siz benim abim gi-" dediğim anda masanın üzerine inen yumruk sesiyle sözlerim kesildi. Gürültü karışında korkarak yerimde sıçradım. "Yeter kes sesini...