Acıyı göz ardı etmeye çalıştım. Ağlamamamak için kendimi zor tutuyorum. Canımın acısını nasıl saklacağımı bilmiyorum.
Aslında onun bana baktığı yoktu. Çoktan onun için her şey bitmişti ve arabayı çalışıştırmıştı. Bir kaç dakikadır yoldayız.
Ben mi ? Nasıl mıyım ? Canı yanmış ve ağlamamak için direnen küçük bir kızı gibiyim şu an. Küçük Fidan bu adamdan ilk darbesini daha evlenmeden aldı.
Dışarıdan şu an cama başını yaslamış moralsiz gözüküyorum belki. Ama iç sesimin sürekli olarak
Sakin ol ve sadece ağlama, Fidan.
Demelerini duyuyorum. Ellerimi yanaklarıma değdirmeye korkuyorum. Çünkü biliyorum ki değdirdiğim anda acıyan yanağım daha fazla acıcak ve ben ağlayacaktım.
Belkide değdirmek istemememin nedeni bu adamın önünde ağlamak istememdi. Onun önünde aciz ve gözleri dolu gözükmek istemiyorum. Tam tersi güçlü olmak istiyorum.
Camdan binaların uzanıp kısalmasını izlerken bir anda araba durdu. Binalar uzanıp kısalmayı bıraktı.
Kendimi oylamak için dışarıya o kadar kaptırmıştım ki...
Yutkundum etrafımıza baktım. Burada bir çok mağaza vardı. Hepside çok büyük ve lüks gözüküyordu. Giyim maazalarından takı,kuyumcu moda evleri, gelinlikçi, güzellik solanlarına kadar her şey vardı burda. Burayı açıkçası bilmiyorum. Hiç gelmedim.
Bakışlarımı mağazalarda gezdiriyordum. Hevesli heyecanlı filan değildim. Sadece merak.
Mağazalara giren ve çıkan kadınların ve adamların üzerlerindeki kıyafetlere takılara gözlerim çarpıyordu. Hepsi zengindi. Belli ki bundan gelmemiştim hiç buraya.
Güzel giyimli kadınlar ellerindeki bir çok markalı poşetlerle gülüşerek yürüyorlardı. Hepsi alımlı ve güzeldi. Üzerlerindeki kıyafetler oldukça pahalı duruyordu.
Birinin omzumu dürt mesiyle kendime geldim.
"İnmek için neyi bekliyorsun ?" Diye umursamaz bir şekilde soran Kenana döndüm. Sanki az önce yaşadıkalarımızın hiç biri olmamış gibi davranıyordu. Gözlerinde hiç bir pişmanlık ne de bir duygu vardı. Pişmanlığı bırak gözlerinde mumla duygu belirtisi arıyordum ben.
Sanki az önce canımı yakan o değilmiş gibiydi. Yanaklarımdaki ellerin sahibi o değilmiş gibi.
Hayat onun için kaldığı yerden devam ediyor. Peki ya benim yaktığı canım ne durumdaydı...
Boğazımı temizledim. Güçlü olmak zorundaydım bu yolu ben seçtim ve güçlü bir şekilde dimdik yürümeliydim.
Hiç bir şey demeden kapımı açıp çıktım. Sabah güneşli sıcak havanın yanı sıra şimdi biraz rüzgar esiyordu. Serin hava boynumda geziniyordu. Saçlarımı uçuruyordu. Bu his bana biraz olsun iyi hissettirdi.
Kenanda arabadan indiğinde yanıma gelerek elimi tuttu. Şaşkınca ne yapacağımı bilemeyerek ona baktım.
Onun elini tutmak istemiyorum !
İçimdeki bir ses bu çekilde bağırırken biri ise;
Canının yanmasını istemiyorsan ona ayak uydur, Fidan diyordu.
"Gazeteciler burda. Sesini kes ve tek kelime etme. Kuyumcuya girene kadar bana ayak uydur." Dişlerinin arasından kısık ve keskin sesi kulaklarıma doldu.
Koyduğu kuralların görevlerini yerine getiriyordum şu an. Dediğini yapmak zorundayım. Hatta her dediğini yapmak zorundayım yaptığımız bu evlilik süreci içinde. Özelikle bu konuda uyarmıştı hem annesi ve hem kendisi. Basın ve diğer insanlara verdiğim malzeme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fidan
ChickLit"Kendinize bir bakın. Kaç yaşındasınız ? Ben daha 19 yaşındayım. Bir evlilik için çok küçüğüm. Siz benim abim gi-" dediğim anda masanın üzerine inen yumruk sesiyle sözlerim kesildi. Gürültü karışında korkarak yerimde sıçradım. "Yeter kes sesini...