"İnsan kendine en çok acı verene, canını yakana çekilirmiş." dedi Gri, sözlerine başladığında.
"Beyaz'ınki de o hesap... O herif ne yaşattıysa yaşatsın, ne kadar yıl geçerse geçsin hala baba onun gözünde. Unutamıyor, hala o çocukluğundaki saf sevgiyle değer veriyor. Aptallık bu, Siyah."
"Değil. O bizim gibi değil demek ki." Dediğimde afallayarak bana baktı. "Nasıl yani?" dedi daha açık konuşmamı isteyerek.
Beyaz'ı ilk tanıdığım andan, beraber geçirdiğimiz yıllara uzanan yolculuğumuzu gözlerimin önüne getirmeye çalıştım. Beyaz farklıydı. Her şeyden öte kocaman bir kalbi vardı. Sevmeyi, sevilmeyi, sarılmayı, öpmeyi severdi. İnanılmaz bir empati yeteneği vardı. Bir de insanların gözlerinin içine baktı mı yarasını görürdü. Hiç tahmin etmediğimiz kişilerin hiç tahmin etmediğimiz yanlarını açığa çıkarırdı. Özel bir insandı Beyaz.
"Sen ve ben Gri, biz onun kadar duygusal değiliz. İnsanları kırarız, sivri dilliyiz, öyle kolay kolay kimseye kucak açmayız. Kötüye odaklanırız genelde, onun şuyu kötü onun busu kötü insanlara böyle etiketler takarız ama onlarda hiç iyi bir yan var mı bakmayız."
"Ne şerefsiz insanlarmışız ya seninle ben." dedi gülerek. Ben de güldüm.
"Yani Beyaz öyle değil işte. Daha insancıl ve bu da onu ne aptal yapar ne de yanlış."
Israrla başını sallayarak bu savımı reddetti.
"Her şeye tamamım ama bir insanda iyi bir yan yoksa yoktur. İyi bir yanının olduğuna inanmak aptallığa doğru kayar."
"Beyaz'ın babanın iyi bir yanı olduğuna inandığını mı söylüyorsun?" dedim olayı toparlamaya çalışarak. Omuz silkti.
"Öyle olmalı. Ya küçükken eve getirdiği bir hediye vardı tamam mı? İkimize birer kalem almıştı. Böyle şık olanlarından ama... Kutulu mutulu..."
Gülümsedim. Babasına karşı her ne kadar ben de Gri kadar öfkeli ve ön yargılı olsam da çocukluklarında hediye almış olmaları hoşuma gitmişti.
"Ne güzel." diye istemsizce mırıldandığımda Gri aniden bana doğru döndü ve kaşlarını çattı.
"Ne mi güzel? Boktan. Yaptığı yanlışların telafisiydi bu hediyeler. Üstünü örtmeye çalışıyordu. Beyaz kalemi mutlulukla kabul ederken ben aksine kalemi kafasına atmıştım. Eh, bunun da cezasını tabi ki yine ben çektim. Neyse... Dün gece göreve gitmeden önce arabaya bindiğimde bu kalemle bir şeyler yazarken yakaladım bizimkini."
"Kalemini yıllarca saklamış öyle mi?"
Gri, öfkeyle başını olumlu anlamda salladı. "Görür görmez tanıdım. Demir yansımalı döndürünce ucu çıkan bir kalemdi. Ben kalemi almaya yeltenirken panikle defteri de kalemi de kaldırdı. Artık her ne yazdıysa... Babacığına olan özlemini satırlara döktü belki de..."
"Deme öyle." dedim.
"Nefret ediyorum. Ona karşı hala ufak bir özlem hissetmesinden, onu affedecek bir sevgi seline kapılmasından korkuyorum."
"Ne yaparsın?" dediğimde şaşkınlıkla bana doğru döndü. Sorumu daha açık bir şekilde yineledim.
"Beyaz bir gün babanı affettiğini söylese ne yapardın?"
Yüzü buz kesildi, bakışları donuklaştı. Sanki benim yerime karşısında babasını görüyor gibiydi. Düşüncesi bile yetiyordu. Onun bu düşünceden ne kadar ürktüğünü daha önce fark etmemiştim. Bir cevap vermesini bekledim. Sonuçta kardeşim o benim, saygı duyarım gibi cümleler kurmasını bekledim. Fakat yapmadı, yapamadı. Dudakları bir şey söyleyecekmişçesine aralandı ancak tek kelime etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Persona Maskesi
General FictionWattpadRomanceTr | Yetişkinliğe Adım Atanlar Bu hikâyenin başrol kahramanının gerçek bir kimliği, adı, doğum yeri ve ailesi yoktur. Siyah, on bir yaşında bir çocuk iken ölmeyi dileyen, büyük acılar ve travmalar yaşamış bir kızdır. Tren rayının üzeri...