Bölüm 29 | Adrenalin

51 4 17
                                    

Babasını öldüren çocuk. Kendimi yıllarca böyle tanımlamıştım. Fakat gerçekten de tetiği çeken ben miydim? Mavi'nin intikam arzusuyla, gerçek kardeşi olmamasına rağmen Hazal'ın katilinin peşine düşmesini gıpta ediyordum. Ben intikam almayı bir an bile düşünmemiştim. Dipsiz bir kuyuya düşmüş ve yalnızca kendimi suçlamakla yetinmiştim.

Artık on bir yaşındaki çocuk yoktu, yetişkin bir kadındım. Fakat hala daha kendimi suçlamıyor muydum? Leyla ile yaptığımız her terapide o günden ve yaşananlardan kaçmıyor muydum? Ben orada olmasaydım da o beyaz saçlı adam babamı öldürür müydü? Bu soru kafamın içini kemiriyordu. Bir gün bu sorunun beni yok edeceğinden korkuyordum.

Ne zaman bu sorular zihnimde belirse kendime hep aynı şeyi hatırlatıyordum. Bu dünya senin yaşamanı istediyse bir sebebi vardır. Hayata bir sıfır yenik başlamıştım belki ama aynı hayat bana ikinci bir şans sunmuştu. Gerçek sevgiyi hissedeceğim bir aile bahşetmişti. Nihan ile hissetmeye başladığım bu hisler devam etmemi sağlıyordu. Onlar olmasaydı yaşamamın sahiden de bir anlamı kalmazdı.

Anı yaşamak lazımdı. İnsana verilen her şans için şükretmek ama aynı zamanda her an ölebileceğini hatırlayarak bağlanmamak... Şu an, neredeyse kırılacak gibi duran çatıda oturup ayaklarımı aşağıya sallandırırken aklımdan bunlar geçiyordu. İçine girdiğim binanın terasından dışarı bakarken fark ettiğim, hemen bitişiğindeki daha alçak duran evin çatısıydı burası. Zaman zaman bunu yapardım. Aksiyonu hissetmek ruhuma iyi geliyordu. Soğuk bir suyu yüzüme çarpıp kendime gelmek gibi bir şeydi. Gri, mahalleye elinde bir poşetle geri döndüğünde afallayarak etrafına bakındı. Boşluğa doğru adımla seslendi.

"Buradayım." Dediğimde başını kaldırdı. Bu mesafeden bile gözlerindeki paniği görebiliyordum. Hafifçe güldüm, kendime zarar vermek için burada olduğumu düşünüyor olamazdı. Koşar adım merdivenleri çıktığını duydum. Başımı çevirerek yana doğru baktım.

"Ne yapıyorsun orada? Düşeceksin." Sesi titriyor gibiydi. Korkuyordu korkmasına ancak beni sakin tutabilmek adına kendisini de dizginlemeye çalışıyordu.

"Korkma. Bazen yapıyorum bunu."

"Neyi?" Omuz silktim ve kiremitlere tutunarak ayağa kalktım. Gözleri büyüdü, öne doğru büyük bir adım attı ve elini tutabilecekmiş gibi bana doğru uzattı.

"Her an ölme ihtimalini hatırlatıyorum kendime. Böylece daha doğru kararlar almamı sağlıyor. Adrenalin, insana iyi geliyor." Anlattığım şeyleri duymuyor gibiydi. Çatının hemen yanına doğru geldi ve bulunduğum noktaya korkuyla baktı.

"Siyah, haydi güzelim gel buraya. Nefes alamıyor gibiyim."

Kaşlarımı çattım. Bu denli korkmuş olması tuhaf gelmişti. Kendisini defalarca kez ölüm riski olan görevlere atmış olmasına rağmen benim kendi isteğimle bulunduğum bir çatının tepesinde olmam onu dehşet içerisinde bırakıyordu. Gülümseyerek bir ayağımı boşluğa doğru sallandırdığımda kirpikleri titredi, göğsü hızla inip kalkmaya başladı.

"Bu mu endişelendiriyor seni?"

Hiç beklemediğim bir şeyi yaptı. İkimizi de taşıyıp taşımayacağından emin olmadığım, bazı kısımlarında ufak boşluklar olan çatıya adım attı. Dengesini sağlamak için kollarını iki yana açtığında bastığı noktanın sağlam olup olmadığına bakmak adına başımı aşağı doğru eğdim. Yüksekliği hissedince bir anlığına başımın döndüğünü hissettim. Yalnız olmak başkaydı. Kendim için endişelenmiyordum fakat Gri'nin fütursuzca çatının tepesine atlaması kalp atışlarımı epey hızlandırmıştı.

Yüz ifademin değiştiğini fark edince dengesiz, ufak bir adım daha attı. Çatıdan bir çıtırdama sesi yükseldi. Ayağının kaydığını düşünerek aniden kolunu tuttum. Dirseklerini o kadar sert kavramıştım ki sendelemesi durmuştu. Tuttuğum kollarından birini parmaklarımın arasından kurtarıp beni kendine doğru çektiğinde ayaklarımızın bastığı o dar tahta parçasının sallandığını hissettim.

Persona MaskesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin