Gri'nin ne tepki vereceğini merak ederek yüzüne baktım. Büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu. Sonra gözlerinden bir parıldama geçti, dudakları kıvrıldı.
"Süveyda." dedi ismime alışmaya çalışarak.
"Süveyda." diyerek bir kez daha tekrarladı ve başını salladı. Arabayı çalıştırdım.
"Kalpte olan siyah lekeye denirmiş. Kalpteki günahı temsil edermiş. Beni günahların en büyüğü olarak görmüş olmalı."
"Gerçekten mi? Anlamı bu mu?" dediğinde buruk bir gülümsemeyle ona baktım.
"Pek sevgili annem, bana olan nefretini ismime de yansıtmak istemiş." dedim gerginlikle direksiyonu sıkarak. Ondan, bana olan nefretinden, beni büyütme şeklinden, ona ait olan her şeyden nefret ediyordum. Ona benzemekten de ölesiye korkuyordum. Çocuklar konusunda çok hassastım ve onların güzel bir dünyaya sahip olması için her şeyi yapardım ama konu onlara yaklaşmaksa her zaman tedirgin olurdum. Bir çocuğun başını kolay kolay okşayamaz, onlara rahat bir şekilde sarılamazdım mesela. Kendi çocukluğumda görmediğim bu şefkate alışkın değildim. Bir gün bunları aşabilmek için her şeyi verirdim.
Gri'nin sessiz kaldığını fark ettim. Söyleyeceği bir şeyle geçmişime saygısızlık yapmak istemiyor, beni kırmak istemiyordu. Ancak bir şeyler söylemek istediğine emindim. Bacağını sallama şeklinden, bakışlarını dışarıya doğrultmasından bunu anlayabiliyordum. Öfkelenmişti.
Bir çocuğun adının bile kara leke anlamına gelmesinden, annesinin nefreti uğruna bu adı koymasından tiksiniyor olmalıydı.
"Merak etme, Siyah'tan gayet memnunum. Her ne kadar benzer dursalar da Siyah daha iyi geliyor. Adımı kullanmak zorunda hissetme yani."
"Hayır, sorun bu değil. Nasıl bir anne bunu yapabilir? Nasıl yeni doğmuş el kadar çocuğuna nefret besleyebilir?" Yavaş yavaş dökülmeye başlamıştı. Dikkatimi yoldan uzaklaştırmadan onu yanıtladım.
"Bana verdiği bu isim, çektirdiklerinin yanında bir hiç Gri. Bana güzel bir anlamı olan bir isim koysaydı da hiçbir şey değişmezdi. İnan hiç umurumda değil." Kendimi sol şerite atıp konuşmaya devam ettim.
"Yeni doğmuş çocuktan nefret etme olayına gelirsek de... Başta annemin beni istememesi, sinirlilik haline lohusalık demişler. Lohusalıkta normalmiş, geçermiş. Ama annemin karanlık bir dünyası vardı. Zihni hastalıklıydı, yani öyle olduğunu geç anladım. Onun tuhaf inançları vardı. Dinimizde olmayan şeylerin olduğuna körü körüne inanırdı mesela. Çoğu şeyi bu batıl inançlara yorardı. Benim çocukluğumu da bu inançları uğruna yaktı işte..."
Uzun zamana sonra o kadın demek yerine, ilk defa anne kelimesini kullanarak onu anlattığımı fark ettim. Bu kadar çok şey anlatmam bile büyük bir olaydı. Geçmişte Nihan'a her detayı anlatmıştım. Günümüzde ise psikoloğum Leyla biliyordu. Gri, Beyaz ve Mavi ise yalnızca geçmişte sorunlu bir anneyle büyüyen bir çocuk olduğumu biliyordu.
"Ondan ilk defa bu kadar uzun bahsediyorsun." O da fark etmişti. Gülümsedim.
"Bahsetmemeyi tercih ederim. Beni geriyor. İsimden konu açıldığı için anlattım."
"Ne zaman istersen o zaman anlatabilirsin. Sonuçta bende de benzer bir baba vardı. Ama şunu bil ki sana olan nefretini gösterebilmek için koyduğu bu isim bile konu sen olunca kulağa güzel geliyor. Benim için Süveyda, kalpte bir leke değil ancak bir umut ışığı olabilir."
Hafifçe güldüm ve Persona'ya girmek üzere sokağa saptım.
"Abartma sen de."
"Çok ciddiyim. Sen ne kadar çok kişiye umut ışığı olduğunun farkında değil misin? Önce Beyaz'a, sonra bana, Mavi'ye ve sonrasında Persona'daki birçok kişiye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Persona Maskesi
General FictionWattpadRomanceTr | Yetişkinliğe Adım Atanlar Bu hikâyenin başrol kahramanının gerçek bir kimliği, adı, doğum yeri ve ailesi yoktur. Siyah, on bir yaşında bir çocuk iken ölmeyi dileyen, büyük acılar ve travmalar yaşamış bir kızdır. Tren rayının üzeri...