Eve gittiğimde birkaç saniye boyunca herhangi bir ses duymayı bekledim ama hiçbir şey olmadı. Sadece koca bir sessizlik karşılamıştı beni.
Annem yine yoktu evde.
Yavaş hareketlerle üstümdekileri çıkarttım. Vestiyere bıraktıktan sonra odama ilerledim. Annem nerede bilmiyordum ama birbirimize haber vermeyi bir süre önce bırakmıştık zaten.
Odaya girdikten sonra üstümü çıkardım. Pijamalarımı giyerken masadaki dün geceden kalan çizimlere baktım. Sonra onların hepsini toplayıp buruşturdum ve odadaki çöpün içine yolladım. Masaya otururken omuzlarımı arkaya doğru attım. Başım çok ağrımıştı bütün gün. Peş peşe matematik ve geometri koyup son saate edebiyat veren okulum Perşembe günlerimin kabusuydu resmen.
Pazartesi günüydü. Ferda ile bir dövmeciye gidip aşırı az insan oluşundan kaynaklı bir şekilde hızlıca dövme yaptırmıştık. Sonra bana iş teklif edilmişti ama o andan beri çizdiğim ve çizebileceğim her şey resmen tükenmişti.
Üstüme sorumluluk bindiği için benim düşünmeyi kesmişti. Kendimi kötü hissediyordum. Bu döngü genelde kendimi kötü hissetmemle başlardı. Sonra ben bir şeyler çizerdim, moralim yerine gelirdi. Sonra da düzelirdi.
Ama şimdi kendimi kötü hissediyordum çünkü çizdiklerim hoşuma gitmiyordu ve bu sefer bu döngüden beni kurtaracak başka bir aracım yoktu.
Odama şöyle bir göz attım. Duvarın köşesinde duran eski gitara değdi gözüm ama elimi bile süremezdim ona. İmkânı yoktu bunun.
Diğer seçenek yıllar öncesine ait müzik setiydi ama artık telefonum bu işe yarayabiliyordu.
Yine de kalktım ayağa. Setin altında duran CD'ler arasında şu an kimsenin dinlemeyeceği doksanlara ait bir yabancı grubun CD'sini taktım. Sesini ayarlayıp masaya geri oturdum.
Müzik seti de gitar da babamındı. Uzun süredir bunlarla uğraşmamıştım.
Masada duran telefonum çalmaya başladığında ekrana baktım. Ferda arıyordu. Bütün gün beraber değilmişiz gibi okuldan sonra da beni arardı. Hep şikâyet edeceği veya konuşacağı bir şeyi olurdu.
"Tahmin ediyorum." diye açtım telefonu. Kahkaha attı. "Abin yatağına mı osurdu?" dedim.
"Hayır bilemedin."
"Ne oldu?"
"Sabah annemin yaptığı pastayı bitirmiş." dedi. Güldüm. Ferdaların evi tam bir curcunaydı. İki abisi vardı. Bir tanesi hemen üst katlarında eşi ile birlikte yaşıyordu. Diğeri ise hala bekardı ve tüm hayat gayesi Ferda'yı kızdırmaktı.
"Abiler kapatılsın."
"Kesinlikle!" dedi. Güldüm. "Sen n'aptın?" dedi merakla.
"Oturuyorum evde. Annem yok."
"Nerede ki?"
"Bilmiyorum."
"Ee şey ne oldu? Şu dövmeci çocuk?"
"Hiçbir şey olmadı."
"Neden?"
"Çünkü bilmiyorum." dedim ve ofladım. Sonra önümde duran dizüstü bilgisayarın kapağını kaldırdım. "Bence değerlendirebilirsin. Hem şu istediğin ruj çok pahalı annem parasını vermez diyordun."
"Yurt dışından gelecek. Gümrük falan bir sürü artısı var."
"Bence çok kazançlı bir iş. Kesinlikle değerlendirmelisin." dedi. Güldüm. "Ruj almak için mi?"
"İsteklerin bitmiyor ki kızım senin? Rujun bitse parfümün var. En azından kendi paranla alırsın annen fark etmez." dedi.
"Dur bilgisayarı açıyorum." dedim şifreyi girerken. "Arkadaşım dövmeci oluyor!" diye bağırdı kulağıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ TELLER (TAMAMLANDI)
Teen FictionHazan ve en yakın arkadaşı bir gün Hazan'ın çizdiği bir resmi arkadaşına dövme yaptırmak için bir dövmeciye giderler. Gittikleri dövmecideki Toprak, Hazan'a dövme salonu için çizimler yapıp onlara satabilir mi diye sorar ve Hazan da kabul eder. Böyl...