İki haftamı özetleyecek en iyi kelime felaketti.
Annemin artık saklamak zorunda olmadığı halde her ben akşam geç gelirim deyişi direkt aklıma o adamı getiriyordu. Ki bunu eskisinden daha çok yapıyordu. Geç geleceğim diye mesaj bile atıyordu.
Bir gecemi daha Toprak'la geçirdikten sonra bir daha ona kalmaya gitmedim. Ferda'ya da gitmedim. Görkem ve Pınar'la eskisi gibi normalleştik. Bir tık annemle aramın bozuk olduğunun farkına varsalar da soru falan sormadılar. Bende bu olayı sadece Toprak ve Ferda ile konuştum. Onlara anlatmadım.
Toprak ile aramızda ne var belli değildi. diğerlerinin yanında eskisi gibiydik ama ara ara yalnız kalınca yanağıma kondurduğu birkaç küçük öpücükle devam ettik durduk uzun bir süre.
Blood&Dragon'un durumu ise çok daha garipti. Artık gerçekten çok az insan geliyordu ve artık kimse resepsiyonda çalışmak için gelmiyordu bile. Görkem maaşım yattığı sürece sorun yok kafasında olsa da Pınar aksiyon istiyordu. Toprak ise bu mevzudan hiç memnun değildi.
Birilerine dövme yapmadan yaşayamıyor falan değildi ama yine de tek sevdiği şey buydu hayatında. Yapmayı devam ettirmek istediği tek şey de buydu. Açıktan okudu işletme yüzünden başka bir hayatı da yoktu. biraz fazla sıkılıyordu ve bunu belli ediyordu. Hala aynı gereksiz mimik kullanmayan insan olsa da memnuniyetsizliğini gözlerinden anlayabiliyordum. Zaten Toprak özellikle saklamaya uğraşmadığı sürece neredeyse her bir duyguyu sadece gözüne bakarak anlayabiliyordum.
Yirmi dokuz ağustos sabahı uyanıp hazırlanmış ve yine bomboş oturacağımız bir günde salona gidiyordum. Benim otobüste yer bulup oturduğum bir anda sessize almadığıma anında pişman olduğum sınıf grubundan aynı anda bir sürü mesaj geldi ve dinlediğim şarkı bölündü.
Arada bir sınıf grubunda sohbet ederlerdi deli gibi. Sadece görüldü atıp çıkardım.
Bu sefer direkt sessize almak için gruba girdiğim anda birkaç mesaj çarptı gözüme. Kaşlarımı kaldırdım aniden görünce. Aynı anda nasıl on kişi birden 'AÇIKLANDI!' diye mesaj atabilmişti ve bu koordinelik nereden geliyor anlamasam da hızlıca çıktım gruptan. Otobüste birkaç tane daha insanın telefonuyla aşırı heyecanlı bir şekilde davrandıklarını gördüm. Zaten düşünecek bir şey de yoktu. belli ki tercihler açıklanmıştı yani geri zekalı değildim elbette.
Ferda'nın uyanık olmadığını bildiğimden kendiminkine bakmadan önce hızlıca onu aradım. Kulaklığı çıkartıp telefonu kulağıma dayadım. Birkaç çalıştan sonra "Bazen abime duyduğum öfkeyi sana da duyuyorum. Özellikle beni arayarak uyandırdığında." diye açtı telefonu. Güldüm.
"Sınav tercihleri açıklandı. Benden sonra nefret et."
"Ne sınavı?"
"Ferda!" dedim istemsizce biraz yüksek bir sesle.
"Üniversite sınavı mı? Lan? Oha! Bekle dur bakayım! Sen nereyi kazandın?"
"Daha bakmadım seni uyandırdım. Hadi bak yazışırız biz." dedim.
"Tamam. Hasiktir tamam!" dediği sırada kapattım telefonu. Sonra ÖSYM sayfasına girip bilgilerimi yazdım. Açılması elbette uzun sürdü. Şu an sisteme yüksek ihtimalle milyon kişi giriyordu çünkü.
Dudaklarımı birbirine bastırırken derin bir nefes aldım. ne olursa olsun İstanbul'daydım zaten. Annemle olanlardan sonra çok kısa bir an düşünmüştüm tercihlerimi değiştirmeyi ama sonra bu düşünceden çok hızlıca uzaklaşmıştım. Ne olursa olsun kafam estikçe babamın mezarına gidemeyeceğim bir yerde olamazdım.
Sonunda sistem açılınca tercihlerime bastım. Birkaç saniye bile sürmeden sayfa açılırken tam nerede yazacağını bilmediğim belgeye biraz baktım. sonra yavaşça gördüm okulun adını. Gözlerim kocaman oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ TELLER (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilHazan ve en yakın arkadaşı bir gün Hazan'ın çizdiği bir resmi arkadaşına dövme yaptırmak için bir dövmeciye giderler. Gittikleri dövmecideki Toprak, Hazan'a dövme salonu için çizimler yapıp onlara satabilir mi diye sorar ve Hazan da kabul eder. Böyl...