Asansörden indiğimde kapıda ayakkabı yoktu. Ama binaya girmeden önce katta yanan ışığı gördüğümden evde biri olduğuna emindim. Annem eğer girdikten sonra çıkmayacaksa evden ayakkabılarını bazen içeri alırdı. Ki garipti. Baya uzun bir süredir aynı anlarda evde bulunmamıştık.
Bir de akşam Toprak'a gitmeyi düşünmediğim ilk günde evde olması da hoştu gerçekten.
Çocuğu bir gün rahat bırakayım diyordum o gün annemin evde oturası tutuyordu.
Anahtarla kapıyı açtıktan sonra yarın sabah zaten erkenden kalkıp İtalyanca kursuna gideceğim için ayakkabılarımı almadan girdim eve. Kapıyı kapattığım sırada ışığı yanan mutfağa baktım. hiç selam vermek istemediğim için odama ilerleyecekken annem "Hazan!" diye bağırınca derin bir nefes aldım.
Dersler adam gibi başladığından beri her gün kitaplar götürmek zorunda kalınca sırt çantasına geçmiştim ve bütün gün inanılmaz derecede başım ağrımıştı zaten. Sonra çıkışta da otobüste sürünmüştüm. Annemi cidden hiç çekebileceğimi düşünmüyordum.
"Efendim?" derken mutfağa girdim. Annem ayaktaydı.
"Hoş geldin." dedi. mutfağa tamamen girince buzdolabının demin kapadığı kişiyi gördüm. Annemin hemen arkasında dikilen adamla bir anda gözlerim büyüdü.
Kumral saçlı upuzun boylu bir adam.
Gerçekten fazla uzun bir adam.
Önce anneme baktım. sonra arkasındaki adama baktım. birkaç saniye gerçekliğini algılayamadım olayın. Sonra bütün günün yorgunluğu geçirdiğim şokun etkisiyle kalktı üstümden. Elim çantamın sapına giderken "Anne?" dedim şaşkınca.
Bunu yapmamış ol anne, bu tek kelimelik cümlemin alt cümlesiydi aslında.
Tankut Kutay tam olarak babamın evinin mutfağında dikiliyordu ve kahverengi gözleri benim üzerimdeydi.
"Merhaba." dedi adam. Tankut. Neyse.
Annem bana baktı bir süre. Tepkimi ölçmeye çalışıyordu sanırım. Dışa vurabiliyor muyum bilmesem de çok büyük bir şaşkınlığın yanında koca bir öfke yanıyordu içimde.
"Pekâlâ, çok ani oldu." dedi adam kendi kendine. Tankut diye düzelttim içimden sonra bu kısmı.
"Hazan?" dedi annem.
"Ben..." derken bir adım geriledim. Hiç gereği olmayan bir suçluluk bünyemi kaplarken ne yapacağımı bilemedim. Anneme elin adamının yanında bağırıp çağırmak istemedim. Adama, evimize gelmiş birine bağırıp çağırmak istemedim. Sadece kendimi kötü hissettim.
"Benim şey...Şeyim var...Gitmem lazım..." diye birkaç cümle daha saçmaladıktan sonra arkamı döndüm ve hızlıca kapıya ilerledim.
"Hazan bir dur." dedi annem koluma uzanıp. Dokunduğu an çektim kolumu. "İşim var." dedim direkt.
"Hazan." dedi. Duymazdan gelip açtım kapıyı.
"Sorun değil ben gidebilirim" dediğini duydum adamın. Tankut'un.
Ayakkabılarımı tamamen giymedim bile. Kapıdan çıkıp kapıyı kapattım ve ayakkabılarımı elime alıp kendimi asansöre attım. Asansörün kapısı kapandığı an evin kapısının açıldığını duydum. O arada hızlıca giydim ayakkabılarımı. Sonra bunaldım. Kendimi öyle kötü hissediyordum ki üstümü şu an çıkartmak istedim. Elbette bunu yapamayacağım için saçlarımı bağladım hemen. Asansör zemin katta durunca indim. Apartmandan çıktım. Kendimi durağa attıktan sonra oturdum. Bekledim. Neyi bekliyordum, nereye giden otobüsü gözlüyordum bir fikrim yoktu ama oturdum bir süre işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ TELLER (TAMAMLANDI)
Teen FictionHazan ve en yakın arkadaşı bir gün Hazan'ın çizdiği bir resmi arkadaşına dövme yaptırmak için bir dövmeciye giderler. Gittikleri dövmecideki Toprak, Hazan'a dövme salonu için çizimler yapıp onlara satabilir mi diye sorar ve Hazan da kabul eder. Böyl...