Elimde orta boyutlarda bri saklama kabı ile girdim TPRK'den içeri. Danışma masasında Sevgi oturuyordu ve Görkem de yanındaydı. Ben girince ikisi de açılan kapı yüzünden kafalarını kaldırdı. Sonra Görkem ayağa kalktı.
"Anılarım vuruyor beynime. Ben bu kutuyu hatırlıyorum!"
"Abartma. Aynı kutu bile değil" dedim ama dinlemedi ve masanın arkasından çıkıp yanıma geldi. Sonra kutuyu aldı benden.
"Vay be. Nereden esti?" dedi kapağını açarken.
"Bütünlemem güzel geçti." dedim gülümserken. Toprak bana attığı mesaja göre en fazla on dakikaya burada olacaktı.
Veysel'in nişanı için gideli üç gün olmuştu. O gidince bende sıfır dikkat dağıtıcı unsurla oturup deli gibi ders çalışmıştım. Nilay çok korktuğu seçmelinin finalinden geçmesine rağmen Pelin ve ben kalmıştık ve Nilay çoktan memleketine dönmüştü. Mezuniyete kadar da göremeyecektik birbirimizi.
Pelin'i ise sınavdan sonra otogara götürmüştüm. Birlikte gitmiştik ve vedalaştıktan sonra o da memleketine gitmişti. Sonra bende eve geçmiştim. Toprak yaklaştım dediği an kurabiye yapma kararı almıştım. Hangisini yapacağımı düşünerek yarım saat harcamış sonra da Toprak'ın daha üç saatlik yolu olduğundan en uzun süreni yapmıştım.
Onunla burada buluşacaktık. O yüzden direkt TPRK'ye gelmiştim.
"Toprak gelmedi daha." dedi Görkem bir kurabiye alıp önce Sevgi'ye uzatırken
"Biliyorum. On dakikaya gelirmiş konuştuk yeni. Giresun'dan gelmesi uzun sürmedi de İstanbul'a girdikten sonra buraya gelmesi çok uzadı." dedim.
"Bu şehrin en büyük ihtiyacı ne biliyor musun?" dedi Görkem kurabiyesini ısırırken.
"Ne?" dedim.
"Atom bombası. Tam boğaza atacaklar, iki tarafta da insan kalmayacak. Misler gibi. Sonra burayı küçük şehir yapacağız ve çiçek gibi yaşayacağız." dedi.
"Umalım da kırktan sonra siyasete atılma."
"Aslında tam benlik bir hareket. Orta yaş krizi çözümü" dedi. güldüm.
"Macit nerede?"
"İşlemde." dedi Sevgi. Kafamı salladım.
"Arkaya geçiyoruz biz. Al sana iki tane daha vereyim." dedi Görkem iki kurabiye daha uzatıp Sevgi'ye.
"Tamam. Teşekkür ederim. Eline sağlık bu arada." dedi Sevgi son cümlede bana bakıp.
"Afiyet olsun." dedim. Arka bahçeye geçtik Görkem'le. Dolaptan kendine bir bira alırken bana gazoz verdi. Oturduk masaya.
"Nasıldı sınavın?" dedi.
"Biraz daha insaflı sormuş. Sınırdan geçerim gibi geliyor." dedim.
"Artık mezun ol Hazan. Yüzyıllardır üniversitedesin."
"Dört senelik bölümü dört senede okuduğum için özür dilerim." dedim alayla.
"Çok garip vallahi. Elimizde büyüdün gibi. Bir geldin salona, daha sınava gireli bir buçuk hafta olmuştu."
"Volkan abi ne yapıyor?" dedim birden merakla. Ondan kimse bahsetmiyordu. Görkem duraksayınca kaşlarımı kaldırdım.
"Haberin yok mu? Taşındı gitti. Konuşmuyoruz da pek." dedi.
"Ne? Neden?"
"Ejderden sonra açılan güzellik salonu sahibi dolandırmış Volkan abiyi. Baya sorunlarla uğraştı. Sonra en son İstanbul'da ne var ne yok sattı. Sanırım Tokat'a yerleşti. Ailesinin evi varmış orada. Takılıyordur herhalde. Pek konuşmuyoruz dediğim gibi. Belki Topraklar konuşuyordur." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ TELLER (TAMAMLANDI)
أدب المراهقينHazan ve en yakın arkadaşı bir gün Hazan'ın çizdiği bir resmi arkadaşına dövme yaptırmak için bir dövmeciye giderler. Gittikleri dövmecideki Toprak, Hazan'a dövme salonu için çizimler yapıp onlara satabilir mi diye sorar ve Hazan da kabul eder. Böyl...