O kadar imkânsız geldi ki yerimde dikelip kapıya baktım. ama gördüm. Oradaydı. Bir eli hala kapının kolundaydı. Üzerinde koyu yeşil bir kazak vardı. altında siyah bir pantolon. Saçları dağınıktı. Gözleri yorgundu.
Toprak. Odamın kapısının önündeki Toprak.
"Toprak?" dedim sessizce. Yüksek sesle söylesem 'Hah! Kandırdım.' deyip yüzünden maskesini çıkaracak biri gibi gelmişti.
"Selam." dedi sessizce. Sonra odaya girdi. Algılayamıyordum. Çok zeki olduğumu düşünmüyordum. Hatta son zamanlarda aşırı bir geri zekalılık yüklenmişti bünyeme farkındaydım ama bunu cidden algılayabileceğim hiçbir an yoktu. Sınavda yirmi yedi bin sıralama yapan Hazan o zaman da anlamazdı. Lise sınavında okulda birinci olan Hazan da anlamazdı. Çok garipti. Asla anlamıyordum.
"Burada...Ne yapıyorsun burada?" dedim şaşkınca. Odaya tamamen girince kapıyı kapattı. Tekrar odama baktım ama kısa bir andı. Gözlerimi ondan çeksem kaybolur gibi geliyordu.
Kafayı yememişti değil mi? Daha o kadar gitmemişti bence. Hayal görüyor falan değildim bence. Kafama aldığım darbeler yeni mi gün yüzüne çıkıyordu acaba?
"Bilmiyorum." derken derin bir nefes aldı. yatağa kadar geldi ve sonra tam dibimde durdu ayakta. Kafamı kaldırdım. Yutkunduk aynı anda. Dudaklarını birbirine bastırırken gülümsedi kısa bir an. Sonra hemen geri düzeldi yüz ifadesi.
"Anlamıyorum." dedim. konuşma ihtiyacı duyuyordum. Ne bana suçlayan gözlerle bakıyordu ne de hayal kırıklığı ile. Öylece tepemde dikiliyordu ve bencilce sadece sesini duymak istiyordum. İstediği şeyden konuşabilirdi ama konuşmuyordu. İsterse sırf dalga geçmek için, sırf umutlandırıp bırakmak için gelsin olsundu. Sadece burada olması bile çok garipti.
"Bende anlamıyorum." dedi. Sesli bir nefes aldım. Aynı anda gözlerime yaşlar doluştu.
Sonra bir süredir beceremediğim bir şey gerçekleşti. Aptal göz yaşlarım sadece gözüme dolmakla kalmayıp uzun ağlama çabalarımı günlerdir boşa çıkarırken bu sefer cidden gözümden aktılar.
"Hayır. Hayır ağlama ama...Hay..." derken birden eğildi. Çok uzun bir süredir ağlayamadığım için aniden hıçkırıklara boğulmuştum resmen. O bunu bilemezdi.
Sonra Toprak ağlamamı şiddetlendirecek bir şey yaptı. Kollarını bana dolarken başımı göğsüne yasladı.
Bana sarıldı.
"Toprak..." diye mırıldandım hıçkırıkların arasında. Hiçbir şey demedi. Kollarımı aramızdan çıkartıp boynuna doladım. Aşırı derecede sıkıyordum. Belki boğuluyor bile olabilirdi ama hiç sesi çıkmıyordu. İtmemişti de. İlk sarılan da oydu.
"Ağla diye gelmemiştim. Nolur ağlama." dedi bir ara. Dinlemedim. Bunu o kadar uzun süredir bekliyordum ki ağlamayı kesmem resmen imkansızdı.
"Hazan." dedi. Burnumu çektim. Birkaç dakika geçmişti. Biraz çekilmeye çalışınca kollarımı gevşetip çektim ondan. neden gelmişti bilmiyorum ama ağlıyorum diye sarılmıştı ve şimdi biraz bile olsa sakinleştiğim için rahatsız olabilirdi.
Kafasını da çekince kafamı kaldırdım. Göz göze geldik. Derin bir nefes aldı ve başını iki yana salladı. Sonra elini kaldırıp bana uzatınca eline baktım. beklemeden yanağıma koyup baş parmağıyla gözümün altını sildi. Sonra diğer elini de diğer yanağıma koyup o gözümü altını da sildi. Yutkundum. Tekrar çektim burnumu.
"Pınar aradı." dedi.
"Ne?"
"Aradı. Ağzıma tükürdü. Sizin tekrar...Arkadaş olduğunuzu bilmiyordum. Şaşırdım aramasına da zaten. Çok şey anlattı ve ben...Bilmiyorum gelmek istedim. Görmek istedim seni. Tutamadım kendimi." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ TELLER (TAMAMLANDI)
Teen FictionHazan ve en yakın arkadaşı bir gün Hazan'ın çizdiği bir resmi arkadaşına dövme yaptırmak için bir dövmeciye giderler. Gittikleri dövmecideki Toprak, Hazan'a dövme salonu için çizimler yapıp onlara satabilir mi diye sorar ve Hazan da kabul eder. Böyl...