!Bu bölüm +18 ögeler barındırır!
*
Küçükken doğum günümü o kadar abartılı kutlardık ki doğum günümün çok önemli bir gün olduğunu sanırdım.
Doğum günleri değil, sadece benim doğum günüm böyle sanırdım. Çünkü kendini aşırı havalı sandığını bu yaşımda fark ettiğim annem ve annemden hallice babam doğum günlerimde öyle şeyler yaparlardı ki acaba derdim başka bir özel günle mi çakışıyor bugün? Neydi bu kadar önemli olan? Altı üstü on yedi kasımdı. Ahım şahım bir gün değildi.
Hatırladığım en eski doğum günüm yedi yaşındakiydi. Bir tık silikti. Arkadaşlarım falan yoktu eve çağırılmış. Bir sürü çocuğu eve toplayıp onları eğlendirecek kadar paraları yoktu annemlerin. Sadece ben olurdum. Pek de yalnızlık çekmezdim. Sanırdım ki doğum günü sadece böyle kutlanır. Başka bir seçenek yok.
Okul varsa okula gönderilmezdim. Okul yoksa zaten değmeyindi keyfime. Babamın çalışması gerektiğinden ve sabah işe gitmek için beşte uyandığından evde o gün herkes beşte uyanırdı. Zaten her seferinde annem tarafından sen doğarken beni altıda uyandırdın, şimdi de sen uyan lafını duyardım sabahın beşinde.
Ne zaman alındığını ya da yapıldığını hiç görmediğim bir pasta ile başlanırdı güne. Tatlı şeylerden uzak durmam tamamen on iki yaşından sonra geliştiğinden sabahın beşinde uyandırılıp kahvaltı niyetine pasta yemeyi dert etmezdim. Genelde çikolatalı olmakla beraber o yılda durum bir tık iyiyse daha farklı ve daha güzel pastalar olurdu. Bir hediye anlayışı yoktu bizde. Yetmezdi paraları. Zaten hediye denen şeye bende önem vermezdim. İnsan nasıl büyürse her şeyi öyle sanırdı sonuçta.
Sonra babamı işe gönderirdik. Annemle evi toplardık. O gün istediğim kadar çizgi film izleyebilirdim. Öğleden sonra hava kötü değilse çıkardık. Ben deniz kenarlarını severdim. Annem otobüsle beni götürürdü ve bütün gün akşama kadar dışarıda dolaşırdık. Yemek yedirmezdi dışarıdan. Evde hazırladığı şeyleri yanında getirmiş olurdu. Hatta akşam babam işten çıkınca yanımıza geliyor diye onun için sandviç bile yapardı.
Babam yedi gibi gelirdi yanımıza. Bir saat de onunla dışarıda dolaşır sonra hava çok karardığından eve giderdik. Annem hiç sevmese de babamla birlikte biz çizgi film izlerken yanımızda otururdu. Akşam da pasta yerdik. Hep pasta yerdik tüm gün boyunca.
Saat onda uyumam gerekirdi. Çünkü çocuktum. Ama doğum günlerimde on ikiye kadar oturabilirdim. Doğum günlerimde kola içebilirdim. Doğum günlerimde bütün gün sadece çizgi film izleyebilirdim. Doğum günlerimde kimse bana kızamazdı.
Bütün günün ardından gece hep beraber uyurduk. Üçümüz. Onların yatağında. Gün böyle biterdi.
Aslında şimdi düşününce öyle büyük bir abartı mevcut değildi. Ama o zamanlar benim için çok büyük bir gündü ve şimdi bile hatırlarken sanki saraylarda büyük partilerle kutlanmış gibi bir hissiyat verirdi.
"Uyuyor musun? Bundan on dokuz yıl önce beni bu saatlerde ağlatan sen utanmadan bir de uyuyor musun hala?" sesinden hemen sonra suratıma inen yastıkla tamamen uykudan sıyrılırken kafamda dikilen anneme baktım. Yüzümü buruşturdum.
"Saat daha erken!"
"Altıyı tam olarak iki geçiyor. Bu ne demek biliyor musun?"
"Ne demek?"
"On dokuz yıl önce bu saatlerde sırf sen çık da gel diye çığlıklar atıyordum demek."
Güldüm. Bazen annemin cümleleri gerçekten hiç filtresiz ve çok komik olurdu. Bu da o cümlelerdendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ TELLER (TAMAMLANDI)
Teen FictionHazan ve en yakın arkadaşı bir gün Hazan'ın çizdiği bir resmi arkadaşına dövme yaptırmak için bir dövmeciye giderler. Gittikleri dövmecideki Toprak, Hazan'a dövme salonu için çizimler yapıp onlara satabilir mi diye sorar ve Hazan da kabul eder. Böyl...