Ne Ferda'nın dediği gibi ağlayabildim ne de bir şekilde atabildim kafamdan Toprak'ı. Bir şekilde orada öylece duruyordu ve düşen omuzları ile bana dedikleri kafamdan hiç gitmiyordu.
Deniz sakinleştirememişti. Gökyüzü sakinleştirememişti. İş yerinde bile kafası dağılmamıştı. Motorunu kullanmıyordu. Tişörtümü atmamıştı. Diş fırçam hala banyosundaydı.
Kendi kendimi umutlandırdığımın farkındaydım ama hala bana sarılmak istediğini bile dile getirmişti. Her şeye tamam diye başlayıp hayır ya diye devam ettiremediği cümledeki hayır ya kısmını ve tüm cümleyi aşırı merak ediyordum günlerdir. Neye hayırdı mesela? Her şeye tamam olmasına mı hayırdı yoksa üstüne bir başka şey mi vardı?
Artık gidip konuşmak gibi şeyler yapmayı düşünemiyordum da. Gidip söylediğim şeyler onun dediklerinin altında ezilmişti. Benim bahanelerim onun çektiklerinin yanında mantıksız kalıyordu. Terazinin en ağır kısmı ondaydı. O ağırlıkları bana verip tekrar yanımda olsa daha kolay olmaz mıydı? Bana bu kadar kızgınsa tüm yüklerini üstüme bırakıp ezilmeme müsaade etse olmaz mıydı?
Artık bir şey bekleyemiyordum. Kendimi umutlandırdığım şeylerin sonunda bile bir şekilde kafamda hayır ya deyişi canlanıyordu ve sonra da o gün ben nasıl çıkıp gittiysem kafamdaki tüm umutlar da öyle çıkıp gidiyordu.
"Enişten beni almaya geliyor." dedi Pınar telefonuna bakarken. Okuldan sonra buluşmuştuk. Onun çalıştığı dövmecinin etraflarında bir kafedeydik. Buralar aynı zamanda TPRK'nin de olduğu yerler olduğundan bir tık gergindim. Pınar zorlamasa buluşmaya da gelmezdim ama eğer gelmezsem evime gelip beni yataktan sürükleyeceğini söylediğinde cidden inanabileceğim iki kişiden biriydi kendisi. Diğeri de Ferda'ydı zaten. O yüzden kalkıp gelmiştim. Yemek yememiştik, kahve içmiştik. Tatlı bir şeyler de yiyelim demişti ama ben almamıştım. O karşımda tiramisu yemişti.
"Bir eniştem mi var?" dedim şaşkınca. Böyle bir şeyden haberim yoktu.
"Hee. İki haftalık." dedi.
"Çok olmuş. Ayrıl bence."
"Komiksin." dedi ve gözlerini kıstı. Sonra da "Araba var, seni eve bırakırız." dedi.
"Gerek yok."
"Saçmalama. Hava karardı. Tek yollayamam seni."
"Enişteye yük olmak istemiyorum."
"Aman ol ne olacak?"
"Adı ne? Kim? Biraz anlatsana. Oturup sadece benim dramatik hayatımdan bahsediyoruz. Kafamı dağıt Pınar." dedim. Son cümlede çok yalvarır gibi çıkmıştı sesim. İsteyerek yaptığımdan güldü.
"Ali diye bir çocuk. Bir arkadaşımın arkadaşı ve fotoğraflardan görmüş. Öyle başladık konuşmaya falan derken iki haftadır ciddiyiz."
"Ne iş yapıyor?"
"Polis."
"Sen ve bir polis birlikte misiniz yani?"
"Niye? Balkonumdaki kenevir tarlası için endişeleniyorsan üzülme daha görmedi bile." dedi. Gözlerimi devirdim. Sırıttı.
"Şaka maka, uzun süredir dövmeci olmayan ya da barmen falan olmayan ilk sevgilim. Evlenirim bununla ben. Artık çocuk yapma zamanı." dedi.
"Sadece yirmi dört yaşındasın."
"Kylie Jenner bu yaşta ikinciyi doğurdu. Ben geç kaldım. Babaannem evde kaldın bari o karalamaları sakla da beğenip biri alsın seni deyip duruyor." dedi.
"Yok mu köyünüzden biri falan?"
"Bizim köy dövmeli kız alır mı sanıyorsun? Şeytana tapıyorum onların gözünde." dedi. Güldüm. O da gülerken kalktık masadan. Hesabı ödedik. Pınar öğrencisin deyip üstüne bir de ben çağırdım diyerek bana ödetmedi. Israr ettiğimde de kızdığı için sustum. Sonra çıktık içeriden. Beş altı dakika sonra Pınar'ın sevgilisi geldi. Beyaz bir arabası vardı. pınar ön koltuğa otururken arkaya geçtim. Ali, sarışın bir adamdı. Arkasında olduğumdan tam net göremesem de çirkin değildi. hatta gerçekten yakışıklıydı. Türk dizilerindeki yakışıklı polislere benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKENLİ TELLER (TAMAMLANDI)
Fiksi RemajaHazan ve en yakın arkadaşı bir gün Hazan'ın çizdiği bir resmi arkadaşına dövme yaptırmak için bir dövmeciye giderler. Gittikleri dövmecideki Toprak, Hazan'a dövme salonu için çizimler yapıp onlara satabilir mi diye sorar ve Hazan da kabul eder. Böyl...