1. Bölüm

48.6K 1.6K 331
                                    

'Diyarbakır etrafinda bağlar var, bağlar var.
Fitil işler yüreğimde yaram var amman.'

Hayatın yeniden aralanan kapılarının ardında, Rabbin en güzel hediyeleri sakladığını bilmeden çıkar insanlar yola. Nazan, Firdevs ve Açelya; İstanbul'dan Diyarbakır'a doğru yola çıkarken, önlerine çıkacak sürprizlerden dahası değişecek kaderlerinden bir haberdiler. Ekipçe bindikleri minibüsün arka beşlisine aralarına katılan diğer ekip arkadaşları ile binmişler, bir yandan söylenen şarkılara eşlik ediyor diğer yandan da kendi aralarında yolun uzunluğundan şikâyet ediyorlardı.

Nazan bir oflama eşliğinde "Yemin ederim bu yol, bitmez," diye bininci kez söylendi.

Firdevs; aklı başında, tevekkülü kendisine yaşam şekli bellemiş biri olarak, "Bir şeyden de şikâyet etme Nazan," dedi, uyarırcasına. "Şükür nimetleri, şikâyet dertleri arttır Allah aşkına! Hayırlısıyla bir sağ salim varalım da, kaç saatte gitmişiz, nasıl gitmişiz ne önemi var?"

"Belim tutuldu," dedi Nazan, söylenmesinden zerre vazgeçmeyerek. Ardından sağ eliyle hafifçe Açelya'yı dürttü. "Sende bir şey desene..."

Açelya ön tarafta türkü mırıldanan ekip arkadaşlarından zar zor kulağını çekip odağını Nazan'a verdiğinde, yüzünde parlak ve hoşnut bir tebessüm belirdi. "Otobüs yolculuğunu merak eden ben değilim," diyerek, muzipçe omuz silkti. "Kraliyet ailesinde doğup, arabayla uçakla seyahate alışmadığım için koymuyor bana..." Nazan bir çocuk gibi yüzünü salındırınca sol omzuyla hafifçe Nazan'ın omzuna dokundu. "Boş ver be Nazo!" dedi, coşkulu bir ses tonuna geçiş yaparak. "Gittiğimiz günün ertesine sana repo yazarız..."

Nazan elbette bundan memnun olmadı ama beline kadar uzanan koyu kumral saçlarını sırtına atıp, sağ kolunu Açelya'nın boynuna sararak "Cano, cano!" diye öndeki şarkıya eşlik edip, tempo tuttu.

Yola çıkarken dillerde bir türkü olmak değildi elbette niyetleri ama uçan bir güvercinden farksızdı hizmetleri. Diyarbakır'ın sayısını öğrenmek istemedikleri köy okullarını tek tek gezecek, gezdikleri köylerdeki okul binalarının ve öğrencilerinin eksiklerini çıkarıp, kampanyalar düzenleyerek el birliğiyle yeniden var edip, ilim irfan yuvasına dönüştüreceklerdi. Bir çocuğun yüzündeki mutlu bir tebessüm, sıcak bir bakış, yaşadıkları hayatta geri plana aramayacakları yegâne güzellikti her birinin. Çocuk gülerse, dünya aydınlanır söyleminin dillerine pelesenk olması da bundan sebepti...

Dur kalk ve molalarla neredeyse yirmi dört saati bulan Diyarbakır yolculuğu merkeze geldiklerinde son buldu. Yol yorgunluğunu atmak ve köylere dağılmak için bir gün boyunca sadece Nazan'a değil, herkese repo geçildi.

Merkezde konakladıkları ilk günü neredeyse tüm ekip, ölü balıklar gibi gözleri açık ama hareket kabiliyeti sıfır olarak geçirdi. Ertesi gün ise maraton başladı. Tek başlayan ise mutlu yüzler garantili dönüşüm projesi değildi. Hayatlarının bildiklerini zannettikleri altları ve üstleri karışarak başka sapaklara açılan yolları da baş gösterecekti...

Açelya, Nazan ve Firdevs; kendilerine verilen Çambeki köyü için atağa geçmiş, paraşütle süzülmüşçesine köy meydanına düşüvermişti. Buraya kadar herhangi bir sıkıntı yoktu lakin köy halkı kendi arasında Türkçe dilini neredeyse hiç kullanmıyordu. Hal böyle olunca, köy meydanında dış görünüş olarak pekte kendi kadınlarına benzemeyen üç kadın köy halkının epeyce dikkat çekti. Anlaşmak içinse köyün muhtarı gerekti.

Çambeki köyünün muhtarı Hamza, üç kadını; muhtarlık makamı olarak nitelendirilen eski bir yemlikten bozma yerde, zift karası deminde olan bir çay ile ağırladı. "İyi diyorsunuz, hoş diyorsunuz da," dedi köy muhtarı zar zor yola soktuğu Türkçesiyle. "Bizim buraya öyle her canı çeken, gelip kazık çakamaz..."

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin