6. Bölüm

12.2K 904 88
                                    

Bölüm şarkıları: Hirai Zerdüş - Helîmê
Hirai Zerdüş - Ölüyoruz Bir Köşede

Bir sele kapıldık
Nasıl da harcandık
Şimdi iki ayrı
Dar ağaca bağlandık

Mehmet Emin ve Muhammed Yusuf hiç konuşmadan, konağa vardıklarında kendilerini bir curcunanın beklediğinin farkındaydılar. Mehmet Emin için Bahoz Ağanın hışmına uğramak mı daha zordu yoksa göz göre göre kardeşinin ateşe yürüyüşünü seyreylemek mi, belli değildi. İçerisindeki mahkemenin sonucu bir çıkabilseydi şayet durması gereken yeri bilecekti ama işte henüz kendi içerisinde bile bir karara varabilmiş değildi. Yine de "Biliyorsun değil mi içeride olacakları?" diyerek kardeşini yoklamadan duramadı.

"Biliyorum," dedi Muhammed Yusuf, kendinden emin bir şekilde. "Yanlış bir şey olmadığını ne kadar biliyorsam, o kadar biliyorum..." Kara gözleri, Mehmet Emin'in gözlerine saplandı. İstedi ki eminliğini abisi görsün, tereddüde düşmesin. "Ve ben yanlış bir şeyin olmadığına namusumdan emin olduğum kadar eminim abi!"

Mehmet Emin, Muhammed Yusuf hızla yanından geçip gitmeseydi şayet iki kelam daha ederdi. Bunca zaman hep istemişti ki, kardeşi kendi yolunu çizsin. Hatta şehirden bir kızla evvel vakitlerde yaren olduğunda yine kardeşi için en çok Mehmet Emin sevinmiş, aile büyüklerini o ikna etmiş, Muhammed Yusuf'un önünü o açmıştı ama ne bilsindi iki kardeş, Muhammed Yusuf'un gönlünü emanet ettiği gönlün, başkasına, hem de kendi isteğiyle yar olacağını? Şimdi bir kere, gidip kız istemiş ve başları o andan sonra yere eğilmiş aile büyüklerini, hiç tanınıp bilinmeyen bir kadın için tekrardan ikna edebilmek kolay iş miydi? Daha doğrusu olur iş miydi? Olmazdı, biliyordu Mehmet Emin. Rica minnetle o şans bir kere Muhammed Yusuf'a tanınmıştı, Muhammed Yusuf o vakitler gönlünü emanet ettiği insanı iyi tanıyabilmiş olsaydı muhakkak o hakkını, o kadında harcamazdı.

Muhammed Yusuf, konağın ana salonuna geçtiğinde beklediği gibi herkesi bir arada buldu. "Hoş geldin oğul," dedi, analığı Zeycan. Zeycan Hatunun amacı, bir nebze ortalığı yumuşatmaktı ama Bahoz Ağa pekte yumuşayacak gibi durmamaktaydı ve bunun o salonun içerisindeki her bir birey farkındaydı.

"Hoş buldum," dedi Muhammed Yusuf, saygısını koruyarak. Ardından babası Bahoz Ağanın önüne doğru bir adım attı. İki elini önünde kavuşturacakken vazgeçti. Sağ elini hafifçe öne doğru uzatarak babasından izin istedi. "Öpeyim mi baba?"

Bahoz Ağa oturduğu şiltenin üstünde sol ayağını altına almış, sağ ayağını ise dik bir açıyla kendisine doğru çekmiş bir vaziyette oturmaktaydı. Her zamanki gibi dizinin üstüne yasladığı elinde tespihi vardı. "Ne diye öpecekmişsin elimi?" sorusuyla Muhammed Yusuf elini çekmese de, başını hafifçe yerden kaldırıp babasına baktı. "Sözünü çiğnemelere doyamadım ama yine de yüzümü aramaya mı geldim dersin?"

Muhammed Yusuf havadaki elini indirdiğinde, salonda oturan ahalinin gözleri irileşti. Bahoz Ağanın ise hatırı sayılı gür karalı grili kaşları havalandı. "Yanlış bir şey yapmış olsaydım," dedi, üstüne bastıra bastıra. "Elini öpmeye gelmez, sana yük olmasın diye kendi kafama sıkmaya giderdim."

"Ha şunu bileydin!" diye oturduğu yerden gürledi Bahoz Ağa. Eli hoyratça tuttuğu tespihi ile birlikte Muhammed Yusuf'u hedef aldı. "Ha şu kafana sıkılacağını bile bile yediğin naneler yetmedi mi senin? Bir değil artık Muhammed! Bir değil! Sözlünle yüzük almaya gitmiyorsun ama elin aşüfteleriyle orada burada basılıp, kolluk olmayı biliyorsun! Yetti ha, yetti!"

"Ben kimseyle basılmadım," dedi, elleri önünde en sonunda kavuşmuş, omuzları dikleşmiş bir halde.

Bahoz Ağa bana mı anlatıyorsun dercesine elini savurup, lafını yapıştırdı. "Peştamal gösterisi yapıyordu demek kadın sana!"

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin