40. Bölüm

3.9K 487 84
                                    

Gördüm iki kişi mezar eşiyor
Gam gasavet gelmiş boydan aşıyor boydan aşıyor

Bölüm Şarkısı: Servet Kocakaya - Vay Deli Gönül

Muhammed Yusuf'un kızları almak için Bahoz Ağaya sorması, Mehmet Emin tarafından bardağı taşıran son damla olmuştu. "Buradayım!" diye bağırması da bundandı. "Buradayım! O kadar götünüzü topluyorum, neyi yok sayıyorsunuz?"

Figan Ariya ve Hêvi'yi hazırlarken, Muhammed Yusuf'un en son duymak istediği şey, ağabeyi tarafından sözde götünün toplanıyor oluşuydu. Sabır, taşan bir şeydi, Muhammed Yusuf bunu biliyor ama ailesine karşı sonsuz bir imtina gösteriyordu. O gün ilk kez gösteremedi ve son da olmayacaktı...

"Pardon," diyerek, bir anda ilk kata doğru adımlamasıyla, Bahoz Ağa nasıl konak içerisinden adımlarını dışarı yönelteceğini şaşırdı. Kol kırılmış mıydı? Yen içinde kalsındı! Ama hepten kopmasındı. "Ne yapıyorsun, bir daha söylesene sen!" Mehmet Emin, dağıttığı ilk katın terasında bir ileri bir geri adımlarken sinirden kararan gözlerinin net gördüğü bile söylenemezdi. Eli bir hüküm verirmişçesine öne doğru havalandırdığında, Muhammed Yusuf'un gözleri terasın köşesine korkuyla sinmiş Dilzar'a değdi. Bir baba değildi ama değil evladını, kardeşini dahi şu duruma gebe bırakmazdı, kendisini bilirdi. "Ulan!" dedi, sesinden taşıp Amed'i sarsan bir öfkeyle. "Bu kızı alıp gelirken, madalya mı bekliyordun sen?"

"Almasaydım da!" dedi Mehmet Emin, hoyratça burnunu elinin tersiyle silerken. "Sen alaydın değil mi? Onu da sen alaydın!"

Muhammed Yusuf'un yüzü sahici bir tiksintiyle kasılırken, karaları bir daha Dilzar'a döndü. "Niye?" dedi Dilzar'a bakar halde. "Ben geri zekalı mıyım yoksa omurgasız mı?"

"Sen bana ne demek istiyorsun?" diye yükselerek, kardeşinin üstüne adımlasın istedi Mehmet Emin ama Muhammed Yusuf'un kendisine doğrulan eliyle attığı adımları havada kaldı.

"Sen bana," dedi Muhammed Yusuf, ağabeyine karşı havalandırdığı elini hoyratça sallandırarak. "Bu haysiyetsizliği yakıştırdın mı gerçekten?" Mehmet Emin ne desin bilemedi. Çünkü öne sürülenin Muhammed Yusuf tarafından kabul edilmeyeceği bir gerçekti. Muhammed Yusuf, işi kan davasına götürüp Açelya'yı kaybetmeyi göze alabilirdi ama başka bir kadını konağa sokarak Açelya'yı kaybetmeyi göze alamazdı ve bunu o da biliyordu. "Sen," dedi bir kez daha sinirden güler bir halde. "Amed'ten kütüğümü sildirecek olsam dahi, Açe'nin üzerine birini getireceğime inandın mı gerçekten?"

"Muhammed!" dediğinde Bahoz Ağa taşı toprağı titretircesine, neredeyse iki oğlunun arasına girmiş bir haldeydi.

Muhammed Yusuf'un gözleri anlık babasına uğradığında, Bahoz Ağa yetiştirdiği oğlunu tanıyabildiğini söyleyemezdi ama oğlunun gözlerindeki ifadeyi tanıyordu. Pîremêrd Karabağ'a Ronahî'nin sol elini sıksın diye uzatırken de aynı ifade vardı oğlunun gözlerinde. Açelya kırmızı çizgisiydi ve bu kez basan büyük oğluyken o çizgiye, neyi nasıl engelleyeceğini bilemiyordu Bahoz Karabağ.

"Çocuk yapmayacağım dedim!" dedi Muhammed Yusuf, Bahoz Ağanın gözlerinden gözlerini çekmeden. Oysaki Bahoz Karabağ, söylediğinin tam aksini istiyordu kendisinden. Peşi sıra hızla ağabeyine döndü, meydan okuyan karaları. "Yaptırtma Mehmet Emin Karabağ!" dedi hoyratça. Elleri üzerindeki kabana rağmen gömleğinin yakasına vardığında, halini tavrını resmediyor gibiydi. Bıkmıştı! Evleneceğim, huzuruma kavuşacağım derken kendisini bir bataklığın ortasında bulmasını daha nasıl anlatsındı? "Üzerime zaten istemediğim bir taht yapıştırıldı! Tüm Karabağ soyu sizin olsun ama beni bir rahat bırakın!"

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin