20. Bölüm

7.3K 637 247
                                    

Bölüm şarkıları : Salih Xalo ft Kinem Baran Bari

Dünyanın derdinden ah gelmez dile, gece gündüz inler
Tutuklu ve esiriyim yaşamının ahı altında, ahlar firari olmuş
Yağmur yağıyor dünya karanlık, sen gönlümün aşkı gitme

Zer Film Müziği- Zer Şarkısı (Medyada)

Pîremêrd Karabağ, en büyük oğluna sıktığı kurşundan sonra araya giren mesafeyi ne yapsa kapatamamıştı. Bahoz Ağa babasız büyümemiş, şanı da yayılmıştı ama aralarındaki o görünmez duvar hiçbir zaman aşılmamıştı. Bahoz Ağanın bir küçüğü olan oğlu Lewend kendisini aradığında, Mehdîxan'lar ile kına cemiyetinde bir sorun çıktı da, Bahoz kendisini aramadığı için Lewend aradı sanmıştı. Ne zaman ki Lewend ağzındaki baklayı çıkarmış ve Muhammed'in Bahoz'dan beter sıçtığını söylemişti, o da kendisini birden Çambeki köyünde buluvermişti. Kan çekiyordu işte! Etin tırnaktan ayrılmadığı gibi kanın da öyle bir aktarılıyordu ki, nasıl kahır çektirdiysen öyle de kahra bulanıyordu insan günü gelince. Pîremêrd Karabağ, bu yaşında genç bir ölüm görsün istemiyordu çünkü vaktiyle Avjîn Karabağ öyle genç ölmüştü ki, Karabağ Aşiretinin tüm yarınları sanki onunla birlikte diri diri toprağa gömülmüştü. Bahoz, Avjîn'in genç yaşında tutulduğu ince hastalığı hep yaşatılan hengâmelere, torun baskısına yormuştu. Doğup ölen ve asla var oluşlarını zikretmediği bir kızı ve oğlu varken, birde dünyasının gamını süpüren karısı ölmüştü. Kendi üstünden süpürdüğünü düşlediği gamların Avjîn'i verem ettiğine öyle bir inanmıştı ki Bahoz, o gün bugündür Pîremêrd Karabağ'ın elini bir kez öpmemiş, kapısını aralamamıştı. Pîremêrd Karabağ, gerçekleştireceği hükmün tüm geçmişin kanını, kahrını temizlesin istemekteydi ve bu sebepten bir elinde baston bir elinde tabanca ile lojman evine kendi başına gelmişti.

Lojman evinin içerisinde bu kez üç farklı kadın yerine, üç farklı aşiretin bireyleri bulunmaktaydı. Kimse misafirliğe gelmediği için ne ayakkabı çıkarılmıştı ne de üst baş ve üstelik Cûbar Ağanın emriyle Rodozixan'lar silahlarını ortadan kaldırmıştı. "Var mı bir açıklaman?" diye sordu oğlu Rohanî'ye. Olsa ne değişecekti bilemiyordu ama yine de şansını deneyip, en azından ceza kesme görevi kendisine verilsin diye üsteledi. "Neden buradasınız Rohanî?"

Rohanî'nın alnının çatısına dayatılmış silahı tutan Muhammed Yusuf açıkçası sebeplerle değil, sonuçlarla ilgileniyordu. "Önemi var mı?" diye sorarken, Rohanî'nin yüzüne alayla baktı. Dudakları kibirle büküldü. "Benim için yok."

"Soracaktım," dedi Rohanî, sertçe. "Sadece bir soru soracaktım?"

"Soracaktın?" diyerek sinirle gülümsedi Muhammed Yusuf. Küfürsüzlük zordu. "Gecenin bir vakti bir başına yaşayan kadınların evini basarak, sen ne soracaktın?"

"Üstelik dul bir kadının," diye pervasızca ekledi Cûbar Ağa. Rohanî'nin işittiği detayla gözleri irileşti. Babasına merakla baktı. "Ve bir oğlu olan kadının..."

Muhammed Yusuf öyle bir gülümsedi ki, Rohanî vurulacağı yoksa da artık vurulacağına kanaat etti. Belli ki bu detay Muhammed Ağanın yarasıydı ve babası da kimin peşine düştüğünü kendisine aksettirsin isterken, o yarayı kaşımıştı. "Ben bilmiyordum," diye kendince saçmaladı. Sıvamasaydı, Muhammed Yusuf'un sinir kat sayısını arttırmayacaktı. "Bilseydim kapaman olduğunu-"

"Kansız köpek!" diye gürlediğinde Muhammed Yusuf, elinde tuttuğu silahın kabzası Rohanî'nin yüzünde patladı. "Senin erkekliğine sıçayım, ırz düşmanı soysuz!" Rohanî'nin burnundan taşan kan, Muhammed Yusuf'u durdurmadı. Hatta etrafındaki kimse Muhammed Yusuf'u durdurmadı. Beklediler ki sinirini atsın da, en azından o silah ateşlenmesin ama Muhammed Yusuf, Rohanî'yi bayıltacak hale getirirken geliveren Pîremêrd'i kimse hesap edemedi. "Kapamam olduğu için değil, gelinim olduğu için el uzatmamalıydın!"

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin