25. Bölüm

6.3K 595 155
                                    

Kızlar Çambeki köyündeki lojman evine geldiklerinde, bir yaşam alanının nasıl bir viraneye döndüğünü idrak etmekte epeyce zorluk çektiler. O malum gece lojman evinden çıkarılmalarından sonra bir Allah'ın kulu gelip evlerinin kapısını bile kapatmamıştı ve hal böyle olunca binanın terk edilmiş görüntüsüyle kızların hepsi içeri girmeye çekindi. Muhammed Yusuf'un özellikle Açelya'yı yalnız bırakma gibi bir isteği yoktu ama yine de sınırını aşmak istemediğinden "Bir odan var mı?" diye sordu. "Odanda bekleyebileceksem hazırlanmanızı, içeri gireyim..."

İkilinin arasındaki gerginlik Nazan ve Firdevs tarafından da hissedilebilir bir halde olmasına rağmen "Gel," dedi Açelya öylece ve peşi sıra kimseyi beklemeden eve doğru ilerledi. "Sebep olduğumuz sonuçlarla birlikte yüzleşelim."

Lojman evinin kapısından içeri girdiği gibi kurumuş ve iğrenç bir koku yapmış olan kan öbeği Açelya'yı karşılayınca üstündeki kendisine ait olmayan ve epeyce bol olan penyeyle nasıl ağzını kapatacağını şaşırdı. Nefes almaya midesi dayanamazken, telefonunu o salonun içerisinde bulmak zorundaydı. Salonun içerisine tam manasıyla girmiş bulunduğunda arkasındaki üçlü de peşinden gelmekteydi. Sağa sola savrulmuş katlanır sandalyeler, yerlerinden oynatılmış koltuklar ve yerdeki kan öbeği, hepsini geçirdikleri ama üstünde durmamaya gayret ettikleri ağır geceyle tekrardan yüzleştirdi. Yüzleşmek zorunda kaldığı gerçek, Açelya'ya içine dalmayı çalıştığı hayatı sorgulattı. Bir ömür böyle bir hengâmede yasayabilir miydi bilemedi...

Açelya, Rohanî tarafından yere fırlatılmış ve şarjı bittiği için kapanmış olan telefonunu bulduğu gibi adımları odasına yöneldi. Muhammed Yusuf kızları rahatsız etmekten çekindiğinden hızlıca Açelya'nın peşine takıldı. Kendi evliliğini kendi içerisinde delice bir istek ve arzuyla kabul ettiğinden de odaya girerken kapıyı çalmadı. Açelya'nın kapı tıkırtısı beklemeyecek kadar meşgul olduğunu ise odaya girdiğinde anladı. Telefon çoktan şarja takılmış ve bir çanta gitmek adına doldurulmaya başlanmıştı. Açelya'nın kaçıp gitme telaşı Muhammed Yusuf'un kendisinden kurtulmak istenildiğini düşünmesine neden oldu. Ne kadar güzel bir gece geçirirlerse geçirsinler, sabah bir gerçekliğe uyanmış ve devamında da uçtan uca savrulmuşlardı. Bu şekilde ayrıldıklarında da çok daha birbirlerinden uzağa savrulacakları aşikârdı.

Açelya iki üç parça eşya toplamak yerine tüm eşyalarını toplamak istediğinden bir o yana bir bu yana oda içerisinde koşturuyordu. Diyarbakır'a bir daha gelecek olsa bile Çambeki köyündeki lojman evine adım atmama kararı almıştı ama bu kararını bilmeyen ardındaki adama ne hissettirdiğini de ne düşündürttüğünü bilmiyordu. Şarja takıp açtığı telefonuna peş peşe bildirimler düşmeye başlayınca, tüm odak susmak nedir bilmeyen telefona döndü. Açelya telefonuna baktığında ise en korktuğu bildirimden onlarca gördü.

Ergin

Ergin'den gelen bir dünya ulaşılamama bildiriminin yanı sıra birde bir mesaj vardı ki, aklını alan cinsten.

Sana en ihtiyacımız olduğu anda bile ulaşamayacaksak neden o telefon var?

Açelya, sadece eşyalarını toplamak istiyordu. Eşyalarını toplayıp, lanet köyden çıkıp huzurlu limanına sığınmak, bildiği topraklarda rahatça nefes almak istiyordu. Eşyalarını toplarken telefonla da konuşabilsin diye Ergin'i hoparlörden aradığında çoktan Muhammed Yusuf'un odadaki hayaletliğini unutmuştu.

Ergin günlerdir ulaşamadığı Açelya'nın telefonunu "Şükürler olsun kavuşturana," diyerek alaylı bir tınıyla yanıtladı.

Açelya "Ne oldu?" derken panikle, bir yandan da çantasına eşyalarını tıkıştırmakla meşguldü. Kendisine ne için ihtiyacı olunabileceğini sormadı ama temennisini de sakınmadı. "Bana Mehmetcan iyi de, Ergin!"

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin