18. Bölüm

8.1K 625 199
                                        

Bölüm şarkıları 

1) BILIND IBRAHIM - EW ÇI KIÇKE

2) AYNUR DOĞAN - KEÇÊ KURDAN

Nûcan'ın kına gününe kadar birbirileriyle telefonla bile iletişim kurmayan Açelya ve Muhammed Yusuf, kendi içlerindeki boşlukla yüzleşmek zorunda kaldılar. İki taraf içinde ağır, üzücü ve dayanılmaz geçti o dört gün. Bir boşlukla yaşamak, hem de yeni var olan ve kendi ellerinle yarattığın bir boşluğu bünyene katmak, tam aksini yapabilecekken bir girdapta savrulmayı kendine reva görmek aklıselim iki yetişkin için oldukça zordu ama öbür türlüsünün de zor olacağını bilmeleri, telefonlarına ellerini uzatmalarını dahi engellemişti. İki yetişkininde aklında bir atanın söylemi vardı. O ata seçilen insan Mustafa Erguvan'dı. Mustafa Bey, ikisini de birbirinden ayırmayıp yanına oturttuğunda "Birbirinizi kaybettikten sonra ağlayacağınıza, şimdi ağlamanız daha iyidir belki de..." demişti ve o gün ciddiye almayan belki de öyle olacağına hiç inanmayan iki birey, şimdi o bir cümlenin gerçekliğine yüreklerini kıyım ettiriyordu. Kanıyordular ve bu kan hiç duracak gibi de durmuyordu...

"Gitmeyelim istersen Açelya?" dedi Firdevs, arkadaşını düşünerek. Ben demek istemiştim diye avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu ama Açelya'nın gönlü uçup gitmişken, ben demiştim demesinin artık ne faydası vardı? "Nûcan'a uygun bir dille mesaj atar, tebrik ederiz. Eğer biz Diyarbakır'dan ayrılmadan müsait olursa, hediyemizi de veririz." Diyarbakır'lı insanların arasında üç kadının bir olup takacağı bir küçük altın Nûcan'ın pekâlâ gözünde durmazdı belki ama adet adetti sonuçta. "Senden mühim değil..."

Üç genç kadının üçü de hazırlanmıştı. Firdevs tam anlamıyla inancına uygun bir şekilde uzun bir gri kaban ve kabanına uygun bir taş renginde şal ile bir kına için gayet uygundu. Nazan, Muhammed Yusuf'un 'Dikkat çekmeyecek şekilde giyinin,' söylemini, Firdevs gibi mantıklı bulup anlayışla karşılayamasa da, yine de kendince dikkatli giymişti. Üzerinde koyu bordo boğazlı bir badi ve altında da bir kot pantolon mevcuttu ve Nazan'a göre götüne de bakmayıveresinlerdi! Açelya, Diyarbakır'a gelirken bir düğüne giderim edasıyla çantasına eşya koymadığından elindeki seçenekleri değerlendirmişti arkadaşları gibi ve onunda üzerinde bol paça bir kot pantolon ile yarım, günümüz adıyla crop diye geçen beyaz önden ve arkadan düğmeli şekilde dizayn edilmiş maskülen bir gömlek vardı. Gömleği ne kadar salaşsa, pantolonu kalçalarını bacaklarının aksine sıkıyordu. Rahatsız olmaması gerekirken, pantolonundan bile rahatsız olduğunu hissedince kendisinin karar vermesini bekleyen arkadaşlarına aldırmadan ayaklandı. Üzerine kalçalarından aşağı sarkan kaşe kabanını giydiğinde gitmek için hazır ve nazırdı. Düşündükçe evden çıkamayacaktı ve bu kendisine yakışmayan bir davranış olacaktı. Hayır, Karabağ sakinlerine değil, kendi karakterine ayıp olacaktı!

"Hadi çıkalım daha da geç kalmadan," dedi, lojman evin ana kapısına yönelirken. "Gidelim, hayırlısı olsun diyelim ve geri dönelim..."

"Daha çok gittiğimiz yerde seni bırakacakmışız gibi duruyoruz Açelya!" diyerek yakındı Nazan. "Seni böyle gördükçe boşuna dağa taşa olmaz diye bağırmışız gibi hissediyorum!"

Ayağına kemik rengindeki botlarını geçirdikten sonra "Neyim var?" diyerek ellerini iki yana açtı Açelya. Yalandan meraklı gözleri üstüne başına indi. Saçlarına çok güzel bir fön çekmişti ve yüzünde mükemmel bir natürel makyaj vardı. "Benim işte! Olduğum gibiyim. Şimdi oraya gideceğiz, siyah ile beyazın zıtlığını görüp geri döneceğiz. Sonra da taş çatlasın bir hafta on güne kalmadan buradan gideceğiz ve gittiğimiz hiçbir il, ilçe, köyde beni herhangi bir insan tanesiyle muhatap etmeyeceksiniz!"

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin