Bölüm şarkısı: Xecê - Xezal
Sabrım sabrından fazladır
Aşkım aşkından fazladır
Sokağın ortasında öylece kalan dört bedenden tek ve ilk kendisini toplayan Açelya oldu. "Gelmişiz," dedi Nûcan'a bakışlarını çevirerek. Yusuf'a baksın istemedi. Hatta Yusuf'a değmiş bulunan gözünden tutun da, dudağına kadar neyi varsa yok etsin istedi. İçindeki öfkenin ise sadece geleceğim dediği halde gelmeyerek sözünü tutmayışına yormak istedi. Sonuç olarak Yusuf hali hazırda sözlü deniliyordu değil mi? Sözlüsüyle kapısının önünde görüşür halde olmasının nesi garipti de, Açelya bozulmaya kendince hak edinmişti!?
Muhammed Yusuf, konaktaki hır gürün ardından kapıdan çıkmaya niyetlendiği anda Zeynep ile karşılaşmasaydı şayet çoktan Nûcan'ı aramış olacak ve kendisini almaya geldiğini haber edecekti ama Zeynep... Ah bir zamanlar bir bakışıyla içini erittiğini zannettiği Zeynep, ruhunu üşütürcesine karşısında birden belirince her şey altüst olmuştu. Muhammed Yusuf daha Zeynep'in kapısında ne aradığını soramadan birde karşısında Açelya ile Nûcan'ı bulmuştu. Bir zamanlar sigara içtiğini bilmeyen atasına yakalanmışçasına, Açelya'yı gördüğü gibi fırlattığı sigarasından daha aciz değildi de neydi durumu? Öylece o da gönlünün suyunun akışında yuvarlanmıştı ama korkusu o suyun kuraklığa yüz tutturulacak oluşuydu. Açelya ile iki kelimeyi yan yana getirememişken, birden boy gösterecek bir Zeynep, geçmiş sorunu istemiyordu ama ona fikrini soran yazgı mı vardı?
"Merhaba," dedi o arada Zeynep. İlk takıldığı Nûcan'ın yanındaki kadın olmuştu çünkü o kadına Muhammed Yusuf'un gözleri takılmıştı. "Merhaba, Nûcan."
Nûcan öyle ki hayalet görmüşçesine put kesilmişti. Ne bir adım ileri atıyordu, ne de geri. Şayet Açelya kendisini dürtmeseydi, dönüp Açelya'ya bile bakamazdı ama ağabeyine bakan gözleri avaz avaz 'Ne mana?' demekteydi.
"Hadi," dedi Açelya, Nûcan'ın neden bu kadar taş kesildiğini anlamadığından. "Burası değil mi?"
"Evet," dedi Nûcan kekeleyerek. Peşi sıra ağırca yutkunuşuyla, Açelya'yı tedirgin etti. "Burası da..."
Açelya derin ama birazda titrek bir nefes aldı. Diğer ikilinin kendilerini pür dikkat dinlediğini bilmese, sorun ne diye muhakkak sorardı. "Burası madem, ben gideyim artık?" dedi sorgularcasına. Nûcan, gözünün içine baksın da bir tepki versin diye beklemekteydi ama Nûcan'ın gözleri, müstakbel kocasını iş üzerinde basmış gibiydi. "Nûcan," dedi Açelya, Nûcan'ın koluna sarılı elini sıkarak. "Tamamsın değil mi?" Açelya geri dönüş yolunu da hesaba kattığından, bir an önce gitme derdindeydi ama en büyük derdi, Yusuf'un bulunduğu bir tabloda bulunmak istememesiydi. "İyi akşamlar dilerim."
Nûcan'ın Açelya'nın koluna tutunmasıyla, Muhammed Yusuf'un "Açe!" diye sesinin desibeline dikkat etmeden seslenmesi, aynı anda gerçekleşti. Açelya'nın gözleri Nûcan'a dönse de Muhammed Yusuf'a dönmedi ve Muhammed Yusuf'a sorulsa bu yediği en ağır hakaretti. Gördüğü muameleden midir bilinmez, bir yangına sebebiyet verecek olmasına rağmen "Geç içeri," dedi öylece. Ağabeyinin dediğiyle Nûcan, Açelya'dan fena krize girecek gibi oldu. Babasının evde olduğunu ağabeyi unutmuş muydu? "Geç oldu, ben bırakırım seni."
"Gerek yok," dedi Açelya, sertçe. Gözleri her yere değdi de bir Yusuf'a bir de Zeynep'e değmedi ve bu Zeynep'in daha da ilgisini çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ava Dilemin
General Fictionİki sevdalı bir yola baş koyunca; dağlar yerinden mi oynar yoksa o dağların altında ruhlar mı solar? Yazgısını yeniden yazanların hikayesi. Ps: Hikayede geçen kurum ve kuruluşların hiçbir gerçek kurum ve kuruluşla ilgisi bulunmamaktadır. Hikaye içer...