8. Bölüm

11.4K 1K 220
                                    

Ɓölüm şarkısı: Hivron - Bablisok gu1105 🤍

Bu şehrin hortumları
Acılarımı ve hüzünlerimi
Yakınlaştırır bana yine
Gönül dertlerin nehridir
Hüznüm sensin, tesellim sensin
Bazen hortumlar
Bazen gözlerin
Bazen hortumlar beni öldürür
Bazen gözlerin

Nûcan sevdalısının arabasından mutlu mesut indiği gibi ağabeyini, kovmak için geldiği kadın ile birlikte kendisini beklerken görmeyi beklemiyordu tabi. Hınçla ve hayal kırıklıklarıyla dolan gözleri Açelya'ya saplanırken, Açelya "Ben çağırmadım," dedi ama kimsenin umurunda değildi.

"İn ulan arabadan!" diye bağırmasaydı Muhammed Yusuf, Açelya hala ortamı yumuşatabileceğini düşlemekteydi. "İn de tenhalarda dolaplar çeviren erkekliğini bir görelim!"

Açelya bekledi ki, Nûcan bir tepki versin ama Nûcan çoktan el pençe durmuş başını yere eğmişti. İş kendisine kalıyormuş gibi hepten hissedince, "Yusuf!" dedi, panikle. "Allah aşkına bırak gitsin çocuk."

"Nereye gidiyormuş?" dedi Muhammed Yusuf hoyratça. Açelya'ya bağırma niyetinde değildi ama kendisi indirirse Huner'i arabadan, arazi kanla sulanacaktı. "İn ulan erkek müsveddesi!"

Huner arabasından bir silah eşliğinde inmeseydi, Açelya hala olayın ciddiyetine varamayacaktı. Gördükleri kendisine o kadar uzaktı ki, kâbusta da olabilirdi. "Ne yapıyorsunuz?" demesi de bundan sebepti. "Delirdiniz mi siz?"

"O kadar erkek ki!" dedi Muhammed Yusuf aşağılarcasına. "Kendi alnına dayanacak silahı bile kendisi getiriyor!" Huner'in doğrulttuğu silahıyla Muhammed Yusuf'a yürümesi, Nûcan'ın dilinden bir çığlık kopmasına sebep olurken, sevdalısının önüne geçip göğsüne dokundu. Yaptığı ise ağabeyini kudurttu. "Nûcan!" diye kükreyen Muhammed Yusuf'un sesi, ölümden de soğuktu ve bunu kanıtladı. "Git selanı okuttur imama!" Muhammed Yusuf, elbette bundan yana değildi ama Nûcan'ı konağa götürdüğünde, Bahoz Ağanın kalemini kıracağını Nûcan'da bilmekteydi. Üstelik nasıl ki Muhammed Yusuf'un buraya geldiği duyulacaksa, köyü inletişlerinin de konağa kendilerinden önce ulaşacağını biliyordu.

"Vur ulan!" dedi, Huner sertçe. "Vur vurabiliyorsan, beni!"

Huner vur vurabiliyorsan diyene kadar Muhammed Yusuf'un elinde silah dahi yoktu ama silahını belinden çıkarmasıyla ilk tepkime Açelya'dan geldi. "Allah Muhammed aşkına Yusuf!" deyişine, normal bir anda olsaydı Muhammed Yusuf'un adını da zikretmiş olduğundan gülebilirdi. "Ne saçmalıyorsunuz siz?" diye hoyratça bağırmaya devam etti. "Koskoca insanlar, birbirileriyle görüşürken izin mi alacaklar?"

Açelya şayet bastığı toprakları bir nebze idrak edebilmiş olsaydı, bu soruyu sormaktan kaçınırdı ama zaten kimsenin de kendisini taktığı yoktu. Huner "Beni vurabiliyorsan vur," dedi meydan okumasına devam ederek. "Nûcan'ın tırnağına dahi dokunamazsın!"

Muhammed Yusuf pek ala doğrulttuğu tetiği çekebilir, Huner'i de bir güzel vurabilirdi ama kendi önünde Açelya dururken, Huner'in önünde Nûcan duruyordu. İtiş kakış arasında, silahı tetiklemek olur iş değildi. Birde... Açelya'nın gözünün önünde böyle şeyler yaşanması tercihi değildi ama mermiyi namluya sürdü. "Bence sen, beni vurabiliyorsan vur," dedi, ürkütücü bir sesle. "Çünkü ben Nûcan'ı buradan alıp gittiğimde, çıkacak olan fermanı biliyorsun..."

"Neden?" diye bağırmasaydı Nûcan, Huner, Muhammed Yusuf'u vurmuştu. Çünkü Huner ölürdü de, Muhammed Yusuf ile Nûcan'ı Karabağ konağına göndermezdi, bu şekilde gönderemezdi. Nûcan'ın bağırışıyla, Açelya kime bakacağını şaşırırken, odağını yüzüne baktığı Muhammed Yusuf'ta tutmaya gayret etti. Kendi nefesi sıklaşıyordu ama yine de karşısındaki adam kadar boğuluyormuş gibi hissetmiyordu. "Sizler, istediğinizle sevdalanırken," dediğinde, Muhammed Yusuf kardeşinin kastettiğinin Açelya olduğunun farkındaydı. "Ataya töreye kafanıza göre başkaldırırken, ben neden sevdalanamıyormuşum ağabey?"

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin