Zeycan Hanımın gönderilişiyle, Karabağ konağı bambaşka bir hayata geçiş yaptı. Günler hızlı geçiyordu ama hızlı geçmesine rağmen kavga dövüş içerisinde olmayan insanların ruhunu yormuyordu. Bir Açelya o kadar bedenen yorulur olmuştu ki, derman aranır hale gelmişti. Aradığı dermanı, Xezal'ın odasında bulma gayreti ise tamamen hemcinsine düşkünlüğündendi.
Tıklatıp araladığı kapının ardında karanlık karşıladı Açelya'yı. Xezal'ın ruhu bir ayı geçgindir karanlıklardaydı ve o da ruhunu prangaladığı odasına bu karanlığı bizzat yansıtmaktaydı. Gün ışığının hala tepede olmasına rağmen açık koridora bakan minik camlardaki kalın perdelerin çekilerek daha da karanlık hale getirilmiş odanın ortasında, yerde olacak şekilde oturan hemcinsine baktı Açelya. Mavilerinde saf bir şefkat vardı ama anlaşılır mıydı bilemiyordu. "Xezal," dedi, narince. Minik adımlarla odanın içerisine adımlayıp, kapıyı üzerlerine kapattı. Karanlığa kendisi de anlık mahkum oldu ama aldırmadı. "Kovmayacaksan, konuşabilir miyiz az?"
"Söyle," dedi Xezal, kabaca. Konuşmak istediği söylenemezdi pek. Çünkü konuşacak bir şeyi yoktu. Her ne kadar döne döne başına gelenler için Açelya'yı da suçluyor olsa, suçladığı kadının azılı bir suçu olmadığını içten içe biliyordu da.
Açelya, yerde sırtını yaslayarak oturmuş kadına öylece baktı. Şuursuz bir şekilde, Xezal karşısındaki konsola odaklanmıştı. Mavileri oraya kaydı ve konsolun üzerinde Mehmet Emin ile evlendikleri günden bir fotoğrafları olduğunu, Xezal'ın üzerindeki gelinlikten anladı. Ağırca yutkunması faydasızdı ama yine de denedi. Fotoğraftaki kadın öyle güzel gülmekteydi ki, üzülmeden edemedi. Dönüp tekrardan Xezal'a baktığında, gür siyah saçların tepesinin saç kıranlar içerisinde kaldığını fark etti. Fotoğrafta gördüğü kadın ile karşısında gördüğü kadın aynı olamazdı. Aşk, ne kadar soldurandı?
Karanlığa mahkum edilmiş odanın içerisinde usulca adımlayıp, dizlerinin üstüne çöktü Açelya. İki saniyede karanlık onun ruhuna da sıçramıştı. Gözleri istemsizce dolmuş, yüzünde buruk bir ifade oluşmuştu ama o ifadeyi gören Xezal, "Ne doldurdun çakırlarını?" diye öfkeyle soludu. "Acımaya mı geldin?"
Hayır dercesine baş savurdu Açelya. "Aman dilenmeye geldim," dedi, aman dilenecek halde olmamasına rağmen. "Çok yorgunum," diye fısıldadı, baktığı yüzden utanarak. Yorgun muydu? Pek ala ama bedensel yorgunluklar dediğin neydi ki tarumar edilen bir ruhun yanında? Ama kafa dağıtmak lazımdı işte. O kafayı dağıtmak için olmadığın haldeymişsin gibi davranmak gerekse bile. "Yetişemiyorum, Xezal..." Uzanıp, Xezal'ın kucağında yumruk olmuş bir eline sarındı. O elin içerisinde yolunmuş bir saç tutamı görmek, Açelya'yı yıkmadı ama dağıttı. "Bir omuza ihtiyacım var. Bana omzunu verir misin?"
Xezal, kendisinden ne istenildiğini anlamadı. Daha doğrusu inanmadı. "Sen, kimseden yardım istemezsin."
İstemezdi, evet. Açelya, ağlaya ağlaya öyle hayatta kalmayı öğrenmişti ki gün sonunda sevgi dolu bir aileye sahip olmasına rağmen bir Allah'ın kuluna eyvallahı olmayan insana dönüşüvermişti. Hakkını ödeyemezdi, Ergin'in. İtmeseydi bir uçurumdan Açelya'yı, Açelya sırtındaki kanatları hiç fark edemezdi. Xezal'da itilmişti bir uçurumdan, tıpkı Ergin gibi bir erkek tarafından ama Xezal, sırtındaki kanatları Açelya'nın aksine fark edememekteydi. Açelya'nın kanatları Mehmetcan'dı. Xezal'ın ise birden fazla canı vardı. Nasıl olurdu da kanatlarını çırpmak yerine, tek tek yolardı? Nasıl bir erkeğin aşkı, evlattan üstün olurdu?
"Yetişemiyorum," dedi bir kez daha Açelya. Tutunduğu o yumruğun üzerine elini sıkı sıkıya sardı. "Ev, iş, çocuk." Çocuklar... diye devam etti içerisinden. Birken üç olan çocukları olmuştu. Şikâyetçi değildi inançsız bir insan olmadığından ama var olan bir şeyin yeri de ne tutulur, ne de doldurulabilirdi, bilirdi. Direkt ortaya kızları atmadı, başa kakıyormuş gibi hissettirmek istemediği için ama yardım istemekten de geri durmadı. "Diyorum ki, plan yapsak. Şu yemek işinde bana destek atsan..." Yüzü, yemek sofrasında 'Sayende artık otlamayı öğrendik, gelin hanım,' diyen Bahoz Ağayı hatırlayınca, gülümsedi. "Malum Egeli gelin otlatmasından herkese gına ha geldi, ha gelecek... Sen bana az destek atsan da, haftanın belirli günleri yöresel yemekleri yapsan, yaptırtsan kızlara... Olmaz mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ava Dilemin
General Fictionİki sevdalı bir yola baş koyunca; dağlar yerinden mi oynar yoksa o dağların altında ruhlar mı solar? Yazgısını yeniden yazanların hikayesi. Ps: Hikayede geçen kurum ve kuruluşların hiçbir gerçek kurum ve kuruluşla ilgisi bulunmamaktadır. Hikaye içer...