Bölüm şarkısı: Servet Kocakaya - Gewrê
Olmasan sen inlerim
Olmasan sen sırlarımı
Ah gönlüm yandı bu gece de etrafında dolanırımMuhammed Yusuf, Açelya'nın takındığı tavırla donakalırken, "Burada mı konuşacağız?" dedi bir kez daha Zeynep. "Dışarı çıkıp bir yerde bir kahve içebilir ve insan gibi konuşabilirdik..." Zeynep en azından karşılıklı konuşmayı hak ettiklerini düşünüyordu ama bunu Muhammed Yusuf'un yüzüne karşı dillendirebilecek bir yüze sahip de değildi.
"Ben seninle dışarıda görüşmem Zeynep," diyerek, aralarında duran masanın üzerinde parmaklarını tıngırdattı Muhammed Yusuf. Aklı tam karşısında dünyadan soyutlanmışçasına duran Açelya'da olmasaydı şayet çok daha başarılı ve net bir konuşma gerçekleştirebilirdi. "Kahvemi de içiyorum zaten."
"Evet bir sen içiyorsun zaten." Zeynep, kendisine verilmeye tenezzül dahi edilmeyen kahveye atıfta bulunsa da, kimse ne üstüne alındı, ne de kendisine bir kahve yaptı. "Neyse..." Oturduğu sandalyede bedenini dikleştirirken, içmesine izin verilmeyen sigarasının paketini parmakları arasında döndürmeye başladı. "Ben düşündüm ki... Daha doğrusu ben buraya..."
Zeynep Diyarbakır'a ne için geldiğini dillendiremeden, Hasan Ali mutfağa giriş yaptı. Ev halkı çoktan akşam yemeğini yemişti ve kendilerine bir türlü servis edilmeyen çay, kahvenin peşine düşüvermişti. Mutfağa ilk girdiği gibi mutfak masasında oturan ağabeyi Muhammed gözüne iliştiği için "Ooo kahveniz bir Muhammed Ağa'ya mı hanımlar?" dedi. Zeynep'in ayırdına varamadan, bir adım uzağında kalan, gözleri kapalı, kulağında kulaklığı olan Açelya ilişti gözüne. "Boz?" dedi şaşkınca. "Oha sarışını mı kaçırdık?" Kimse Hasan Ali'ye dur, etme diyemeden, bir adım ötesinde duran Açelya'nın kulağındaki kulaklığı kablosundan çekti ve haliyle ürküttü. Açelya korku dolu gözlerle kendisine bakarken, "Merhaba boz," dedi, keyifle. "Karabağ'lara hoş gelmişsin..."
Açelya, sorgu dolu gözlerini Nûcan'a döndürecekken kendisine uzatılan elle tekrardan sıçradı. Nûcan o arada "Ağabeyim, Hasan Ali," dedi ve Açelya'nın ürkekliğine, bir de şaşkınlık ekledi.
Açelya, Muhammed Yusuf'a ilk elini uzattığında eli dahi sıkılmamışken, kardeşi tarafından kendisine sıkılması adına bir el uzatılıyordu. Kendisine uzatılan eli sıkarken, "Merhaba," dedi, tebessüm ederek. "Ben, Açelya."
Hasan Ali gür bir kahkaha attığında, Açelya'nın gözleri kırpıştı. "Adını bilmeyen yoktur, bu konakta!" Açelya, tokalaştığı eli bırakmak istedi ama Hasan Ali bırakıcı olmadı. "E artık adın kadar yüzünde ezberde kalır..." derken, ağabeyine dönmüş bulundu. "Kaçırdık mı?" diye sayıklarken Zeynep'in farkına vardı. Dilinden "Has..." diye bir serzeniş firar ettiğinde, kime bakacağını şaşırmıştı. "İkisini birden mi?"
Zeynep fark edilmiş olmanın rahatlığıyla "Merhaba Hasan'cım," dedi, yapay bir gülümsemeyle. "Bize hoş geldin yok mu?"
Hasan Ali, Zeynep'e dönen varlığı nedeniyle Açelya'nın elini salarken, "E ex yengem," dedi, ukalaca. "Sen misafirden sayılmıyorsun ki, seninki alışkanlık! Birkaç yılda bir gelip gidiyor, kendini hatırlatıyorsun!"
Muhammed Yusuf, "Hasan!" diyene kadar, Açelya kulağından çekilen kulaklığın rahatsızlığını hissetmemişti ama bir anda işittiği uyarı çok ağır geldi. "Misafire saygısızlığı nereden öğrendin?"
"Misafir, misafir..." diyerek ağzının içerisinde dilini dolandırdı Hasan Ali. Ardından uğraşmaya değer bulmayıp, u dönen tezgâhın arasında kalmış olan beşli kadın grubuna döndü. Kendisine Açelya ile uğraşmak daha hoş geldi çünkü Açelya, diken üstünde duruyordu. "Elkızı neden öyle duruyorsun?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ava Dilemin
General Fictionİki sevdalı bir yola baş koyunca; dağlar yerinden mi oynar yoksa o dağların altında ruhlar mı solar? Yazgısını yeniden yazanların hikayesi. Ps: Hikayede geçen kurum ve kuruluşların hiçbir gerçek kurum ve kuruluşla ilgisi bulunmamaktadır. Hikaye içer...