Bölüm şarkısı: HiraiZerdüs - Topla Yüreğini Gidelim Buradan
Acıya da meyil verdim, gönlüm dardadır
Sevda ziyadeyi geçti çoktandırSeni bana vermez bu yalan dünya
Topla yüreğini gidelim burdanMuhammed Yusuf konağın kapısından akşamın vakti denilecek sırada içeri girdiğinde, içeride kendisini bir curcuna beklediğinin farkındaydı. Emin adımlarla avluda yürürken, herkesin yatıp uyumuş olmasını dilese de öyle bir saatte gelmemişti evine, gelmezdi de.
Evin hizmetlilerinden kendisinin minik diyerek nitelendirebileceği Yamen "Hoş gelmişsin ağam," dediğinde, baş selamı vermekle yetindi.
Ardından çenesi bugün bir kere açıldığından olsa gerek "Hayırlı geceler," diyerek, selamına eklemede bulundu. "Ahali ne yapıyor?"
Yamen sol eli karnını sarmış, başı yere eğik bir vaziyette "Seni bekliylar ağam," dedi, şiveyle. "Bahoz ağam sinirlidir."
Muhammed Yusuf peki dercesine baş sallandırıp, evin içine doğru adımladı. Koca konağa ev diye nitelendirebilmek, bazen Muhammed Yusuf'a bile komik geliyordu. Sıkışık şehir yaşantısını üniversite hayatında deneyimlediğinden artık bu komikliği eskisi gibi yadırgamıyor aksine gülüp geçiyordu. Ağır sıralı ahşaptan kapıyı ittirdiğinde kendisini dar bir koridor karşıladı. Konaklar; labirent gibiydi. Hangi yola sapacağını bilmezsen kaybolur, hangi kapıyı açacağını bilmezsen yok olurdun. Ağaya, ataya daha doğrusu babaya ve babanın başında bulunduğu softaya saygı zorunluydu. Muhammed Yusuf akşam yemeğine bilerek gelmemiş, en azından kendisi gelene kadar gündüz yaktığı ateşin harı geçer diye beklemişti. Geçmiş miydi? Bunu konak halkının arasına karışıp bizzat öğrenecekti.
İkili kapısı bulunan ana oturma salonunun kapısına vardığında, kapıyı "Selamın aleyküm," diyerek açtı.
"Ve aleyküm selam," diye, bir ağızdan karşılık aldı.
Muhammed Yusuf ortamda gözlerini şöylece bir gezdirdiğinde herkes yer şiltelerinde oturur vaziyetteyken, bir babasının elleri belinde volta attığını gördü. "Geciktim," dedi, özür dilercesine. "Geceniz hayır olsun."
Bahoz ağa, amansız attığı voltalarına ara verdi. Belinin arkasından çıkardığı tespihli sağ elini öne doğru uzatırken "Hayır da, şer de sende oğul!" dedi, kaba sesiyle. "Bu vakte kadar, gelen yamacıları mı kolluyordun?" Soru çok basitti ve Muhammed Yusuf, bir kerede anladı neyin ima edildiğini. Eh pek ala, muhtar efendinin köy camiinden vaaz verircesine haberi yayacağını bilmekteydi. "Konuşsana ne susuyorsun?"
Muhammed Yusuf ellerini bir bodyguard gibi önünde birleştirirken "Yardım isteyenlere yardım ettim," dedi, kendinden emin bir halde. "Sonrada çarşı dükkânları ardından şirketi ziyaret edip, hesap kitap işlerini hallettim."
"Gündüz vaktiyle karılarlan bir köşeye sıvışıp mı yardım ediyorsun garibanlara?"
Muhammed Yusuf bu soruya cevap vermedi. "Başka?" dedi, başka bir şey olup olmadığını sorarak.
"Şehirlilere aklını kaptırınca, aramamışsan Zerda'yı!" Asıl iç sıkıntısının burada olduğunun farkındaydı Muhammed Yusuf. Bu yüzden babasının içini boşaltmasını sakince bekledi. "Ben diyorum get yüzük al, sen diyorsun şehirlilerle oynaşam!"
Oynaşmak. Ne kaba bir tabirdi? Kaldı ki oynaşmayı geç, sarışınla aralarında flörtüz tek bir an geçmemişti. Muhammed Yusuf'un son an da dile gelişi hariç. Ha birde ne demişti sarışın? Belki buralı olurum, kim bilir?
![](https://img.wattpad.com/cover/339234150-288-k186582.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ava Dilemin
General Fictionİki sevdalı bir yola baş koyunca; dağlar yerinden mi oynar yoksa o dağların altında ruhlar mı solar? Yazgısını yeniden yazanların hikayesi. Ps: Hikayede geçen kurum ve kuruluşların hiçbir gerçek kurum ve kuruluşla ilgisi bulunmamaktadır. Hikaye içer...