34. Bölüm

3.9K 457 50
                                    

Bölüm şarkısı : Özlem Özdil - Uzakların Türküsü

Bahoz Ağa, Açelya'nın hayati tehlikesi olmadığını öğrenince büyük bir iç rahatlığıyla Hasan Ali'nin durumunu öğrenmek üzere Muhammed Yusuf'un yanından ayrıldı. Muhammed Yusuf'a ise bir bilinmezin gizini beklemek kaldı. Gün aydı gerçekleri doğurdu. Gizlerin hepsi, gerçeklerin gölgesinde dağıldı. Muhammed Yusuf'un ilk kez bir hastane odasında sevdiğini beklediği bir günün sabahıydı doğan gün ama son olmayacaktı...

Açelya gözlerini araladığında parlak bir güneş ışınından daha çok bir karanlık beklemekteydi. Çünkü ona günün geceye bulandığı zikredilmişti. Gün ışığına alışmaya çalışan mavileri bir camın hayata kazandırılış şekli gibiydi. Sağa sola kayan gözleri, bir siluete değdiğinde yattığı yatakta kalabildiğine şaşırdı. Sanki ölen birini canlı görmüş gibi kalakalmıştı ve Muhammed Yusuf kendisine bakar bir halde olmadığından hayal mi görüyor, yoksa kendisi mi dünyadan göç ediyordu çözümleyemiyordu. "Yusuf," dediğinde, sesi kuraklıkları doğurdu. Boğazı acıdı, genzi yandı. Zihni merdivenlerden bir top misali yuvarlandığı ana ışınlandı. İstese başaramazdı ya, düşüp kalkıp, tekrardan düşüp, emekleyerek bir yere varmayı ama başarmıştı. Vardığı kapı kendisine açılmamışken, Açelya tamamen kriz geçirdiğini zannediyordu. Ki hastanede oluşu da bir kriz yaşadığını kendisine düşündürtüyordu ama onu kim buldu, hastaneye getirdi, gerçekten getirdi mi ve Muhammed Yusuf iyi mi, bir türlü emin olamıyordu. Bir kez daha "Yusuf," dediğinde sesi hem daha iyi çıktı, hem de çoktan kendisine dönmüş olan Muhammed Yusuf'un karalarıyla çarpıştı mavileri. Açelya şayet ki karşısındaki bedenin ayakta durabilecek kadar iyi oluşuna odaklanmamış olsaydı, o karalardaki hüznün izini görebilirdi ama yaşıyordu ya Muhammed Yusuf, Açelya için kendisinin hastanede oluşu bile önemsizdi.

Açelya, yattığı yataktan kalkma niyetiyle doğrulduğunda, Muhammed Yusuf kendine geldi ve "Kalkma, kalkma," diyerek, yatağa doğru adımlamaya başladı. Sözlerinin Açelya'ya etki ettiği söylenemezdi ama Muhammed Yusuf zaten hali hazırda çektiği vicdan azabının yanında öyle bir suçluluk hissetmekteydi ki, kolayını bulsa Açelya'dan saklanacakken kaçmak istediğinin yanına vardı. "Dur, kurban olduğum," söylemi, ihtiyaçlıkla döküldü dilinden. Saklanmak istediğinin saçlarına elleri vardı ve yatakta oturur pozisyona geçmiş olan Açelya'yı nasıl benliğine katıp sardı, kendisi bile anlamadı. Okşadığı sarı saçların altındaki başı, el yordamıyla kontrol ederken gözleri çoktan şükürle örtülmüştü ama yine de, "Nasıl başına darbe aldın?" diye sormadan duramadı. Çünkü beyninde kurduğu hiçbir senaryoda, Açelya'nın başına kendi evinde darbe alabileceği bir anı düşleyemiyordu.

Açelya çok başka bir korkunun girdabından sıyrılmış olduğu için "İyisin?" dedi, şaşkınca. Sarındığı benliği birde o el yordamıyla yoklamaya girişti. "İyisin değil mi?" derken, huysuz bir kedinin kucaktan inişi gibi uzaklaştı sarıldığı bedenden. Muhammed Yusuf, üstünü değiştirdiği için Açelya'nın aklını kaçırmasına neden olmuyordu ama Açelya yine de vurulup vurulmadığına bir türlü emin olamıyordu. "Vurdular dediler..."

Açelya'nın sesi çekilen bir ruh gibi canlılığını yitirdiğinde, Muhammed Yusuf'un sol eli yüzüne kapandı. Kaç kere sıvazladı yüzünü belli değil. Belinde duran sağ eli, kemiklerini ufalamak istercesine sıkılaşmıştı. İtiraf için doğru bir an mı bilemediğinden, "Beni değil," dedi, boğuk bir tonda. "Ne yazık ki beni değil..."

"Ne?" diye soluduğunda, bilinçli bir şekilde konuşmamıştı Açelya. "Ne diyorsun Yusuf? Ne demek ne yazık ki beni değil?"

Muhammed Yusuf bir an duraksasa da, içinde taşmak için can atan volkanı yönlendirmeyi tercih etti. Bulundukları hastane odasının içerisinde volta atmaya başlamadan önce, "Kim vurdu başına?" dedi dan diye ve peşi sıra zihnindeki görüntülere dayanamıyormuşçasına gezinmeye başladı. "Ben nasıl seni eve geldiğimde, kapı içinde baygın bulurum Açelya? Kim vurur senin başına da bayılırsın?" Hızlı adımları hayali bir bıçağın kesiğiyle kesildiğinde, olduğu yerde kaldı. "Bir şey de bana!" dediğinde sol gözünün pınarında akmak için hazırda bekleyen bir yaş vardı. "Bana yalvarırım bir şey de! Akşamdan beri Hasan Ali'nin yerinde mi, senin yerinde mi yatsaydım hak ettiğimi bulurdum diye düşünmekten kafayı yedim! Bir şey de bana..."

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin