39. Bölüm

4.2K 482 91
                                    

Yаbаncı gаrip
Evini аteşler sаrаr
Ama kimse gаribin hаlini bilmez

Bölüm şarkısı : Rojda - Xeriba Beyani

Açelya'nın Karabağ konağının sofra sahibesi ilan edilmesi sonrası sofradan kalkan insanların olması beklendik bir şeydi ama o sofradan kimse kalkmadı. Çünkü kalkıp gitmeleri, Açelya'ya geçit vermeleri demekti ama bir direnişti Diyarbakır'da yaşamak ve bunu en iyi Karabağ sakinleri bilirdi...

Yaşamın kaynağından var olan yeni bir gün Açelya ile Muhammed Yusuf için umutlar vadeden şekilde doğarken, başka Karabağ sakinlerinin nefesini kesen cinstendi ama ayrı geçen günler sonrası aynı yastığa baş koyabilmiş iki sevdalı henüz dış dünyanın hengâmesine yuvarlanmamıştı.

Mehmet Emin, Açelya'nın evliliklerinin ilk haftasından bir başköşeye oturtulmasını sindirebilecek bir yetişkinlikte değildi. Hiçbir zamanda olmamıştı. Öfkeyle kalkan zararla elbet otururdu ama zararı bir kendisine mi dokunurdu? Sindiremiyordu. İlk evlat oydu. Üstelik ilk erkek evlat da, torun da oydu! Kendisinin hiçbir şeyde sayılmamasının aksine, karısı Xezal'da sayılmamıştı. Aile üyelerinin kendisine uygun gördüğü adayla evlenmiş, sırf erkek torun baskısından ve bunu gerçekleştirmek istediğinden bir yatağa da girmişti. Sonuç? Hüsran! Nasırlaşmış duyguları da mantıklı düşünmesine imkân vermiyordu. Sanıyordu ki, artık kendisine yeni bir evlat, Bahoz Karabağ'a bir erkek torun vermesinin imkânı kalmayan Xezal'ı oyun dışı bırakır ve yepyeni bir başlangıç yaparsa, kendisi sayılır. Sayılması sonucu Bahoz Karabağ'ın koltuğuna kendisi oturur, Açelya'nında oturtulduğu koltuktan kalkmasını sağlardı. Mexdîxan'ların sunduğu kuma teklifine, balıklama atlamasına nasıl ki geçmişinin hırsı el veriyorsa, bir diğer eli de kendisine Zeycan Hanım veriyordu. Kötü bir şey olsaydı, kendi yeğenini yakar mıydı Zeycan Hanım diye de düşünüyordu Mehmet Emin. Sonuçta Xezal, Zeycan Hanımın soyundandı ve kendi kanını, Mehmet Emin'e göre yakmazdı ama Mehmet Emin'e göre! Oysaki Mehmet Emin, kendi hırsı uğruna nasıl ki kendi kanı olan Morican'ı gözden çıkarabiliyorsa, Zeycan Hanımda kendi kanı olan Xezal'ı gözden çıkarıyordu. Hırsın perdesi önce insanın gözüne inerdi, sonra yüreğine. Mehmet Emin, Zeycan Hanımın kanını taşısaydı ancak bu kadar bir olabilirlerdi ama işte nasırlaşan düşünceler ve hisler, yaktığı ateşin nelere sebebiyet vereceğini düşleyememekteydi. Mexdîxan'lardan çekip aldığı Dilzar, hem ismi hem de çehresiyle öyle bir geçmişin halkasına sürüklemişti ki kendisini, kendisinden istenilen Morican'da gözünde durmamıştı, konağa düşürdüğü yıldırımda...

Bir yaygara koptuğunda konağın semalarında, Açelya ile Muhammed Yusuf huzurlu bir uykunun kollarındaydı. Sabah namazına kalkındığında, bu kez kimse kimseden uyandığını gizleme gereksinimi duymamış, saklanmamıştı. Eski bir anın sıcak hissiyatını iliklerine kadar hissettiklerinde, birbirlerinden kaçındıkları bir hafta yüreklerinde taş olmuştu ama o taşı sıcaklığıyla eritebilecek sevdaları kendisini hatırlattığında, takılıp kalmak yerine birbirlerine sarılarak geçmişi geçmişte bırakmışlardı.

Açelya başta işittiği sesi anlayamadı. Çünkü bildiği bir lisanda değildi. Daha doğrusu bir konuşma da içermemekteydi işittikleri. Bir ağıt mı yakılıyordu yoksa can havliyle öylesine bağırılıyor muydu bilemedi ama yattığı göğüsten öyle bir fırlayışı vardı ki, bir doğa olayına yakalanmışlarda, canını kurtarmak için odadan çıkması gerekmekteymiş gibi...

Muhammed Yusuf da işitmişti yakılan ağıtı ve Açelya'nın aksine o işittiğini anlayabilen taraftaydı. Anlamasına rağmen kalkmadığı yataktan Açelya'nın doğruluşuyla birlikte doğrulsa da, Açelya gibi kendisini birden odadan dışarı atamamış, doğrulduğu yatak içerisinde kalakalmıştı.

Ava DileminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin