TOPLAMA

170 17 2
                                    

Karanlık.

Her an içine düşebilirmişcesine karanlık bir mekan.

Yattığı yer soğuk ve sert, kaya gibi.

Bir süre sonra kendine geldiğinde gözlerinin kapalı olduğunu fark etti ve gözlerini açtı ancak hiçbir şey değişmemişti.

Karanlık ve soğuk.

Az önce bilinçsizce hissettikleri şimdi gerçekliğini oluşturuyorlardı.

Etrafına bakındı genç delikanlı, herhangi bir şey görebilmek umuduyla.

Mekanın yüksekliği ne kadardı acaba? Ayağa kalkarsa başını tavana çarpar mıydı? Cesaretini topladı ve ayağa kalkmaya çalıştı ama ayağıyla yer arasında oluşan boşluk yüzünden yüz üstü düştü.

Oturur pozisyona geçip biraz geriye ittirdi kendini, ta ki sırtı mekanın soğuk ve sert duvarına değene kadar.

Eliyle sağ ayağını yokladı, yoktu.

Gözleri yavaşça karanlığa alışırken etrafındakileri biraz olsun seçebiliyordu artık.

Bilekten aşağı kesilmiş ayağına baktı ve kendini toplayıp mekanın daha aydınlık kısmına doğru süründü.

Bir mağarada olduğunu kestirmişti artık ve mağaranın çıkışını görebiliyordu fakat bundan önce mağaranın kapısında oturan yaşlı adamı gördü.

Beyaz taşların bulunduğu, girişi siyah sarmaşıklarla kaplanmış mağaranın kapısında ateş yakmış, elindeki tahta parçasını yontuyordu yaşlı adam.

[Yaşlı Adam: Gel şöyle.] kafasını bile çevirmeden, sanki en başından beri orada olduğunu biliyormuş gibi konuştu.

Delikanlı cevap vermek istedi ancak kurumuş boğazında düğümleniyordu kelimeler. Daha fazla zorlamayıp ateşin karşısına kadar süründü ve oturdu.

Yaşlı adamın renksiz retinaları, kör olduğunu belli eder gibiydi. Titreyen elleriyle yonttuğu odun parçasını yere bırakıp bıçağının parlak tarafını delikanlıya çevirdi.

[Yaşlı Adam: Bu suratı hatırlıyor musun?]

Delikanlı, bıçaktan yansıyan görüntüsüne baktı. Beyaz saçları dağınık haldeydi ve mavi gözleri bıçağın üzerinde parlıyordu. Kafasını iki yana salladı, adamın kör olduğunu unutup.

[Yaşlı Adam: Anlamıştım zaten.] tahtayı yeniden aldı ve yontmaya devam etti [Yaşlı Adam: Seni ormanda bulduğumda belliydi her şey.] ucu sivrilmiş tahta parçasını kenara attı ve yere dökülmüş talaşları ateşin yanında duran kaba döktü [Yaşlı Adam: Senin gibilere "Toplama" derler. Aniden ortaya çıkan ve geçmişlerini hatırlamayan insanlar.] kabın içine elini daldırıp talaşla karışmış vıcık vıcık siyah maddeyi, kucağındaki ayağın kesilmiş bölgesine sürdü [Yaşlı Adam: Senin gibiler hayatta kalabilmek için organlarını sürekli yenilemeli. Onlara kan pompalayacak bir kalp olmayınca çürüyüp gidiyorlar.] matarasını çıkardı ve delikanlıya uzattı [Yaşlı Adam: Biraz su iç.]

Matarayı aldı ve kafasına dikti delikanlı. İçerisinde yanan alev bir çırpıda sönmüştü. Boğazını temizledi ve konuşmaya çalıştı.

[Delikanlı: O- Öhö! Öhö!] tekrar denedi [Delikanlı: O ayak...]

[Yaşlı Adam: Evet, seni bulduğumda kopmuştu çoktan. Şimdi geri takma zamanı. Ayağını uzat.]

Sağ ayağını yaşlı adama doğru uzattı ve kopuk ayağın derisiyle tekrar bütünleşmesini izledi. İnce bir kesik çizgisi dışında hiçbir şey kalmamıştı.

[Yaşlı Adam: Hareket ettirmeye çalış.]

Ayak parmaklarını açıp kapadı ve bağdaş kurup kesiği inceledi [Delikanlı: Toplama...]

[Yaşlı Adam: Senin türün hakkında bildiklerim bu kadar.] yerdeki kabın kapağını kapattı ve üzerine bir yay ile 5 ok koyup delikanlıya uzattı [Yaşlı Adam: Git ve avlan. Çürük organlarla uzun süre kalırsan zehirlenirsin.]

Malzemeleri aldı ve sarmaşıkları aralayarak mağaradan çıktı. Güneşin aniden gözüne vurmasından kaynaklanan sersemlemesi geçince uçsuz bucaksız ormanı gördü. Ağaçlar neredeyse yarılarına kadar mağaradaki gibi beyaz taşlarla kaplıydı ve dallarında tek bir yaprak yoktu. Kabın sapını belindeki kumaş kemere bağladı, yayı omzuna astı ve okları kemerin arasına sıkıştırdı. Yaşlı adamın avlanmaktan kastı neydi bilmiyordu ama fazla sorgulamadan ağaçların arasında gezinmeye koyuldu.

Kristal Gül Serisi 7: Eclipse of the WonderlandHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin