Kilisenin kürsüsüne doğru koştu ve kürsüyü askerlerden birinin üstüne itti. Şansına, kürsünün altında bir geçit vardı ve oraya atlayıp tozlu koridor boyunca koştu. Büyük, tahta bir kapıyla karşılaştığında askerlerin hâlâ peşinden geldiğimi duyabiliyordu. İçeri daldı. Burası devasa bir kütüphaneydi.
Shiro, kalbinin hızla attığını hissetti, kalenin altındaki gizli kütüphanenin tozlu koridorlarında sendelemeye devam ederken, karnındaki yaradan sızan kan, yere damlıyordu. Bu yer belki de ona sığınak sağlayabilirdi umuduna sıkıca sarıldı. Kütüphanenin eski rafları, unutulmuş bilgilerin kitaplarıyla doluydu.
Shiro, bu yerin ona belki de bir çıkış yolu sunacağı umuduyla ilerledi, adımları eski parşömenler ve tozlu kitaplar arasında yankılanıyordu. Ancak, bir köşeyi döndüğünde donup kaldı. Yerde hareketsiz yatan iki muhafızı gördü, cansız gözleri tavana dikiliyordu. Panik, Shiro'nun göğsünü sardı. Fark etti ki yalnız değildi. Bu muhafızları öldüren şey hala gölgelerde gizleniyor olmalıydı. Çok geçmeden bir tıngırtı duydu.
[Shiro: Kim var orada?] diye seslendi, sesi titreyerek.
Cevap yoktu.
Göğsündeki daralma ile Shiro, yere yıkılmış muhafızlara dikkatlice yaklaştı, gözleri karanlığı ve hareketin izini arıyordu. Tam o sırada arkasındaki yüksek rafların ardından gelen hafif, hışırtılı bir nefes duydu.
Soğuk taş duvara sırtını dayayarak, Shiro daha da yaklaştı. Eli refleks olarak belindeki hançerine gitti. Bir köşeyi dönerek bakındığında kanı donmuştu.
Orada, eski parşömenlerin üzerinde tüyler ürpertici bir şekilde konumlanmıştı yaratık. Doğanın kanunlarını hiçe sayan bir kabustu, Shiro'nun daha önce hiç görmediği bir şeydi.
[Shiro: Sen... sen kimsin?] diye sordu, sesi hafifçe titreyerek.
Yaratığın dudakları kıvrıldı, içinde sayısız keskin dişin olduğu bir gülümseme belirdi.
"Hnnnhhh..." diye tısladı, sesi Shiro'nun tüylerini diken diken eden bir fısıltıydı. "Sen... korku ve umutsuzluk kokuyorsun. Ne hoş bir koku."
Shiro'nun hançeri sıkıca tuttuğu eli titredi, korku ve şaşkınlıkla dolup taşıyordu.
[Shiro: Kimsin... Kimsin dedim!?] diye sordu, sesi titreyerek.
Yaratığın gözleri daraldı, Shiro'nun yarasından sızan kanı hedefledi.
"Kanın... beni çağırıyor. Ne tatlı bir acı, ne lezzetli bir umutsuzluk. Benim için yalvarıyor." Yaratık, iğrenç pençeleriyle Shiro'ya doğru uzandı, uçları karanlık, yoğun bir sıvıyla kaplıydı.
Shiro geri çekildi, dehşet damarlarında dolaşarak. Bir şey yapması gerektiğini, bu cehennemden kaçması gerektiğini biliyordu.
Umutsuzlukla hareket eden Shiro, ileri atıldı, hançeri yaratığın uzattığı eline doğru hızla gitti. Ama yaratık daha hızlıydı, insani olmayan refleksleri bıçağı kolayca savuşturdu.
"Ah, ne ruh! Ne anlamsız bir direniş. Ama endişelenme, sevgilim. Acın ihtişamlı olacak." Yaratığın sesi kütüphanede yankılandı, havayı korkuyla doldurdu.
Shiro dönüp kaçtı, adımları taş duvarlardan yankılanarak hızla çıkışa doğru ilerledi. Arkasından, yaratığın ürpertici kahkahası duyuldu, sanki kötücül bir gölge gibi onu takip ediyordu.
Çok geçmeden kendisini tekrar yaratıkla karşı karşıya buldu.
"Umutların, çok lezzetliler." bembeyaz gözleri büyük bir tatminkârlıkla parlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Gül Serisi 7: Eclipse of the Wonderland
ФэнтезиÖNCEKİ KİTAPLARI OKUMADAN OKUYABİLİRSİNİZ AMA TAM KEYİF ALMANIZ İÇİN ÖNCEKİ KİTAPLARI DA OKUMANIZI ÖNERİRİM! Ne kendisi hakkında ne de nerede olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan bir gencin kıyamet sonrası başkalaşmış topraklarda hayatta kalma ve ku...