Her yeni sayfa bir başlangıç demektir. Her yeni sayfa eskiye ait bir şey barındırmazdı. Benim yeni sayfalarım da eskiye ait tutmak istediğim şeyler vardı. Sevmek, güvenmek ve Azur... Kendimde eskiye ait hiç bir iz bırakmamıştım. Artık parmağında evlilik yüzüğüm yoktu mesela. Saçlarım uzun değildi. Eskiden giydiğim elbiseleri şimdi bir kez bile giymiyordum. Önceden sevdiğim beyaz rengini şimdi siyaha dönüştürerek seviyordum. İzlediğim dizileri gezdiğim yerleri konuştuğum arkadaşlarıma bir bir duvar örmüştüm. Bir insanın bana verdiği güvensizliği bütün hayatıma almış sanki herkesin aynı olacağı kanısında ilerlememe sebep olmuştu.
Ben Azura güvenmiştim o da benim seçimimi güvensizlik olarak seçmiş ve her şeyi alıp götürmüştü. O günden sonra kendimden bile emin olamamıştım. Güvensizliği sanki iğne ile tüm damarlarıma enjekte etmiş gibiydi. Tabi ki kör sevgiyi de. Aşkın gözünün kör olduğunu söylerdi de bazen inanasım gelmezdi. Doğruymuş canım yanarak öğrenmiş ve teyit etmiştim doğru olduğunu. Ya ben çok iyiydim ya da insalar çok kötüydü.
Yine her zaman ki gibi kısa olan saçlarımı tararken düşünüyordum. İki senedir hastalık olmuştu bu durum. Saçlarımı taradıktan sonra aynada kendime bakıp biraz inceledim.
Şuan da kendi evimdeyim, kendi odamda. Eski kilom kalmamış gözlerimin altları hafif çökmüş eskiye nazaran hiç gülmeyen suratım ve çatık kaşlarım vardı. Acı beni büyütüp olgun yapmıştı. Yüzüme oturan acı bir olgunluk vardı. Acı yerine tatlı olsaydı daha güzel olurdu.
Saçlarımdan sonra hafif ve güzel bir makyaj yaptım. Önceden giymediğim pantolon ve gömlekleri hatta bluzleri şimdi güzel bir şekilde giyiyor ve o kadar şeyden sonra kendime en iyi değeri veriyordum. Büyümem mecburdu ama acı ile mecbur olmamalıydı. Aynanın yanında duran topuklu ayakkabılarımı giyip tokalarını tutturdum. Üzerime oturan pantolonun içine koyduğum gömleğimi biraz daha salaş duruma getirdim. Düz kısa saçlarım ile üzerim çok güzel uyumlu ve sert bir duruş olmuştu. Boynuma bir iki fıs parfüm sıktıktan sonra hazırdım.
Komodinin yanında duran çantamı ve telefonumu aldıktan sonra odamdan çıktım. Aşağıya indiğimde çantamı kenara bırakıp yeğenim Yusufu yattığı yerden kucağıma aldım.
"Oyy halasının bir tanesi nasılmış bakalım? Yerim ben seni. Seni ben çok özledim halam."
"Günaydın Asiye"
"Günaydın "
Yanıma gelen Ayşeye tebessüm edip Yusuf ile oynamaya başladım. Cinsiyetini, doğduğu haberini, yaptığı ilk doğum gününü ve daha nicelerini halamdan öğrenmiştim. Halam bana her ne kadar demek istesede benim öğrenmek istemediğim tek bir şey vardı; Azur...
Kahvaltı hazır olunca Yusufu Ayşe'nin kucağına verip yerime oturdum. Herkese günaydın dedikten sonra koyulan çayımdan bir yudum aldım.
"Nereye kızım? Hazırlanmışsın."
"Şirkete babacığım."
"Oraya mı gideceksin yani? Gel bizim şirkete oraya da ortak edelim seni."
"Orası bana mehir olarak verildi baba. Ben oraya işimi yapmaya gideceğim."
Mehir olarak verilen Azurun şirketine ortak oluşum babamı biraz kızdırmıştı. Aslında kızdığı nokta ortak olmam değil de Azur ile birlikte iş yapmam olacaktı. Cevabım üzerine babam bir şey demeyince kimse bir şey dememişti. Herkes kahvaltısını yaparken ben hızlıca kahvaltımı yapmıştım.
"İstersen seni bırakabilirim şirkete."
"Yok abi sağ ol, kendi arabam ile gideceğim."
Kahyadan istediğim arabayı söylemiş ve garajdan çıkarıp malikanenin önüne getirmişti. Önüme gelen beyaz arabaya baktığımda bundan iki sene önce Iğdır'ın halkını kurtardığım için hanım ağalık hediye olarak Firaz babamın aldığı araba baktım. Şirkete kendi arabam ile değil hep bu araba ile gidecektim. Vakit kaybetmeden arabama binip ortak olduğum şirkete doğru yol aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDELDEN GERİYE KALANLAR ( RAFLARDA )
ChickLitTÖRE - AŞİRET Dionysos Yayınları ile raflarda... BERDELDEN GERİYE KALANLAR İSİMLİ İLK KİTAPTIR!!!!!!! KUMA KİTABI DEĞİL!!! Bir ağıt bin ağıta bedel olur muydu? Onlarda olurdu. Iğdırın iki kanlı bıçaklı aşireti. İki kalabalık aşiret neredeyse bu...