Yeni bir bölümle daha karşınızdayımmmm
Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
Çok uzatmadan bölüm şarkısını medyaya ekliyorum.
İnstagram:_arikubra
44. Bölüm
Takvimler mart ayının sonunu gösteriyordu. Zaman ikindiyi geçmiş ancak henüz akşama yaklaşamamıştı. Ben bir bankın üzerinde oturuyordum. Hemen yanımda bebeğim pusetinin içindeydi. Üzerini kalın giydirmiş, aynı zamanda battaniyesine sarmıştım. Benim yanımdaydı. İkimizde çocuk parkındaydık. Burada oynayan çocukları izliyorduk. Bir bacağımı diğer bacağımın üstüne atmış, sırtımı da banka yaslamıştım. Puseti de oyun parkına doğru çevirerek kızımın oynayan çocukları izlemesini sağladım.
Banktan sarkarak yere basan ayağımı bankın üzerine çıkardım ve dizlerimi göğsüme kadar çektim. Kollarımı dizlerimin etrafına sarıp karşımdaki parkta oynayan çocukları izledim. Evsa ilk iki hafta Alaz'ın evinde bana destek olmak için kalmış, sonrasında gitmişti. Bu sefer beni yargılamamıştı. Sadece yanımda olduğunu bana her zerremle hissettirmişti.
Ağlayamıyordum. İçim yanıyordu ama ağlayamıyordum. Poyraz'ın kurşunları sahiplenen bedeni gözümün önünden gitmiyordu. Ben ona alışmıştım. Ben onunla bir hayatımın olmasını istemiştim. Aşık değildim ama ben onu mantığımla sevmiştim. İhaneti onun için acı çektiğimde aklıma geliyor, bu da benim kendimden nefret etmeme neden oluyordu.
Sessiz bir şekilde etrafı izleyen kızıma baktım. Gözlerim buğuluydu ancak ağlamıyordum. Derin bir nefesi içime çektiğimde kızıma vuran güneş ışınlarına baktım. Kızımın d vitamini almasını istiyordum. Onun sağlıklı olmasını, onun mutlu olmasını istiyordum.
"Sana çok fazla şey öğreteceğim anneciğim ama sana öğreteceğim ilk şey özgürlük olacak. Sana özgürlüğü anlatacağım anneciğim. Özgürlüğün ne demek olduğunu tam anlamıyla kavrayabilirsen geri kalan her şeyi kendin öğrensen de olur. "
Kızım ellerini bana doğru kaldırdığında küçük avcuyla işaret parmağıma sardı. Gözlerinin rengi henüz tam belli değildi. Şimdilik siyah görünüyordu. İşaret parmağıma sarılan eline küçük öpücük bıraktıktan sonra sanki beni anlayacakmış gibi gözlerinin içine baktım.
"Benim bu hayattaki tek ailem sensin prensesim."
Gözlerim yeniden buğulanırken bebeğimin yüzüne daha fazla bakmak istemedim. Yeniden parkta oynayan çocukları izledim. İşaret parmağıma hala kızımın elleri sarılıyken gelen sesle kızım da ben de yüzümüzü konuşan adama çevirdik.
"Babasının prensesi olduğunu daha bu haliyle bile belli ediyor."
Karşımda oldukça uzun boylu, geniş omuzlu bir adam vardı. Güneş gözlüğünü siyah saçlarının arasına yerleştirmiş, yeşil gözlerindeki parıltıyla kızıma bakıyordu. Yeni çıkan siyah sakalları gözlerinin yeşilini daha çok belli ederken kalbime bir anlık giren sancıyla nefesim kesilmişti. Bunu ona belli etmedim. Gözlüklerinin ardındaki yeşil gözleri kusursuzdu.
"Babasının prensesiydi. Babasının prensesleriydik."
Biz Poyraz'ın prensesleriydik. Yalandı! Ne kızım ne de ben babasının gerçek ailesi değildik. Karşımda duran yabancı sözlerimle birlikte yüzünü bana dönmüş ve gözlerimdeki buğuyla karşılaşmıştı. Onun gözlerimdeki buğuyu görmesinden hoşlanmadım. Bir erkeğin beni ağlarken görmesinden hiç hoşlanmadım. Bu halimi görmemiş gibi konuştu.
"Geçmiş zaman kipiyle sonlanan her cümle hep biraz yaralar."
Farklı bir adamdı. Yabancıydı ancak farklı bir adam olduğunu bas bas bağırıyordu. Gözlerinde sanki daha önce tanışmışız gibi bir ifade vardı. Samimiydi. Garip bir şekilde bu adamla daha çok konuşmak istiyordum. Bebeğimin eli hala parmaklarımı sararken puseti yabancıyla tam ortamıza aldım çünkü diğer türlü kızım arkamda kalmıştı. Herhangi bir zarar görme ihtimalini dahi kabul edemeyeceğim için yapmıştım. Yabancının yüzü gülümseyerek kızıma bakarken konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAN DÜĞÜMÜ (Tamamlandı)(+18)
Roman pour AdolescentsKitapların içinde yaşayan Ayşin Birce, bir gün kitapların içinden çıkmış gibi davranan bir mafyayla karşılaşır. Ve Ayşin Birce hep hayal ettiği gibi bir aşk romanın baş kahramanı olduğunu sanır. Peki hayat... Gerçekten kitapların içindeki gibi midi...