46. Bölüm

57 1 0
                                    

Bölüm şarkısını medyaya ekliyorum.

Oy ve yorumlarınızı da bekliyor, sizleri öpüyorum.

Keyifli okumalar.

İnstagram:_arikubra

46. Bölüm

Bazı geçmişler hiç hak etmedikleri geleceğe gebe kalıyorlardı. Küçücük mutlulukların bedeli acıyla kutsanarak ödeniyordu. Hayatı çözmek demek kalbi paramparça etmekten geçiyordu. Peki aşk neredeydi? Hayatın yanında mı? Hayatın kıyısında, köşesinde mi? Yoksa tam karşısında mı? Aşk elinde kan taşıyan bir cellattı. Hayat ise o cellada emir verendi. Bu konumda suçlu olan aşk mıydı, hayat mı? Suçlu olan ne aşktı ne de hayat. Yalnızca insanlardı çünkü insanlar hayatı ve aşkı yüz göz ediyorlardı. Oysa yapmaları gereken hayatı aşkın hamurunda yoğurmaktı. Kimse bunu bilmiyordu.

Üzerime beyaz bir gömlek, altına da siyah bir etek giymiştim. Giydiğim siyah etek diz üstüydü ve dar kalıptı. Altına da siyah kilotlu çorap giymiştim. Beyaz gömleğimin üzerine de resmiyet katması için siyah bir ceket giymiştim. Eteğin beli göğsümün biraz altında bitiyordu. Sarı dalgalı saçlarımı atkuyruğu yapmış, gözlerimin rengini ortaya çıkarmak için rimel ve eyeliner sürmüştüm. Bir de alt kısma yarım bir şekilde göz kalemi sürmüştüm.

Şimdi şık bir restoranda Tan Emir Kıraç ve benim için rezerv edilmiş masada oturuyordum. Dört aylık bebeğimi neyse ki iş görüşmesinde sorun çıkarmasın diye uyutmuştum. Bebeğim de hemen yanımda duran bebek arabasının içinde uyuyordu. Karnını doyurmuş, altını temizlemiş, gazını çıkartmıştım. Bu yüzden ondan rahatı yoktu bu hayatta. Yüzü neredeyse Poyraz'a benziyordu. Muhtemelen sarışın bir kız çocuğuna sahip olacaktım. Belki renkli gözlü bile olabilirdi.

Bu kadar şık restorana bebek arabasıyla gelmiş olmak bana biraz garip hissettiriyordu ancak yapabileceğim bir şey yoktu. Onu hiç kimseye güvenip emanet edemezdim. O hep benim yanımda olmalıydı. Mekanın sıcaklığından dolayı terlemesinden korktuğum için yavaşça kundağını çekerken masanın karşısında bulunan sandalye çekildi.

Sanırım gelen Tan Emir Kıraç'tı.

Kızıma uzattığım elimi geri çekerken ağır ağır yüzümü patronuma doğru çevirdim. Kalbimde müthiş bir heyecan vardı. Elimdeki bu iş imkanını kaçırma ihtimali bile beni büyük bir gerginliğin içine taşıyordu. Yüzümü tamamen çevirdiğimdeyse heyecanım yerini büyük bir şaşkınlığa bırakmıştı. Karşımda bulunan adam o yabancıydı. Yaklaşık bir ay önce parkta tanıştığım yabancıydı. Onun da benimkiyle aynı tonda olan yeşil gözleri beni görmesiyle sonuna kadar açılmıştı. Sanırım o da şaşırmıştı.

"Siz..."

Bir şey söyleyecektim ancak ne diyeceğimi bilemiyordum. Bana acıdığı için buraya çağırdığı ihtimali beynimi yakıyordu. Bir şeyleri başardığım için değil de yine bir erkeğin yardımıyla burada bulunduğum fikri içimin içimi boğma hissiyle dolduruyordu.

"Ayşin Birce Hanım?"

Sorarcasına ismimi söylerken kalbimin çırpınan atışları beni delirtiyordu. Neden salak salak çırpınıyordu? Bu çırpınışları bana on altımdaki Ayşin Birce'yi hatırlatıyordu. Ben o Ayşin Birce'den nefret ediyordum.

"Neden bana karşı bir oyun oynadığınızı düşünüyorum? "

Okuduğum bütün kitaplarda hep böyle olurdu. Esas oğlan kızı gizliden gizliye izler, ona yardım etmek için gizliden iş verirdi. Bu durum hem erkeğin kadına büyük bir aşk duyduğunu hem de kadının gururlu ve güçlü olduğunu gösterirdi. Ancak biz onunla zaten asla iki aşık olamazdık. İkimiz bu hikayenin esas kızı ve oğlanı değildik. Bu netti. Ancak bana gizliden oyun oynadığı hissini atamıyordum.

TAN DÜĞÜMÜ (Tamamlandı)(+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin